Sunday, December 30, 2007

evet, 48 saat sonra yeni yıl...resmi yazışmalara, şuna buna yanlışlıkla 2007 yazarım birkaç gün, hepsi o kadar. yeni yıla yaklaşmak yeni bir limana yaklaşmak gibi, bir garip belirsizlik. oysa ne iklim değişiyor, ne de aklımıza yeni bir fikir üfleniyor yeni yılda..."yeni yıldan beklentiler"...ne demek ki bu... neden yeni bir işe yılın son günü başlamayasaın? tamamen psikolocik.var mı başka izahı? vardır belki de, ben bulamadım. aslında şununla yüzleşmek lazım "o güne kadar yapamadıysan, bundan sonra da zor..." neyi mi? "yeni yılda karar aldım, bilmemneyi şöyle böyle edicem " dediğin ne varsa onu. kimsenin hakkını yemek istemem, arada başarılı olanlar da gördüm. yılbaşı partisinde tanıştığı adamla evlenip mutlu olan bile var, ama istatistik ilmine göre birşey değişmiyor. baş nereye giderse kıç da oraya gider, başın gittiği yeri bulan bilim dalıdır istatistik.

yeni bir liman dedik, ama işte yanaşıyorsun ve ertesi sabah kuru bir iskele.

Tuesday, December 25, 2007

Cep telefonuma, sağa sola karalamışım, bir kere de buraya yazayım...Beğenmezsem silerim, blog benim kime ne.

* Sanki sensiz az önce öperek ayrıldığım
* Sarıyer'de güneş vururken kumlara
* Güzel bir evin terası.evlerin arasında kaybolan güneş
* uçar gider bir rüzgar, güneye doğru.
* uzun bir yaz sessizliği bahçede/zil çaldı , çıkıp gitti çocuklar (çekip gitti)
* gitmek-ti uçurtmanın bütün derdi/gökyüzünde kaybolmak
* bir uzun koşudur cennet çayırında/yağmur düşer (ardına) sabahların ardına
* evin arkasında bahçe / bitmek bilmeyen yağmurlar
* aşkın da bir zamanı var / yağmurlar gibi
* bir garip rüzgar eser / ay şafağa saklanır/ yolların ötesinde/ dilsiz uyuyan dağlar
bu kadar hepsi...karmakarışık dizeler.

Sunday, December 23, 2007

İçimde ve dışımda...çatışmalarım bitmiyor. Bir önemli meseleyi hallettim zannederken, tufaya geldim. Yine bekle dur işin yoksa, yaralar kabuk bağlasın, ayıkla hepsini teker teker.

Aptallık, yeni-entellektüel in bilerek içine girip yattığı sığınağın adı. Bir dar grupçuluk, bir içe dönme, birbirini onaylama ve diğer şeylere karşı çıkma. Sebepsiz, gerekçesiz. Bir fotoğraf, kırlara yapılan bir gezi ve herkes çok mutludur. Sonra bu mutluluk hali yazıya dökülür, bir küçük kontrat haline getirilir. "Ne eğlendik!" kendini kandırdığını bilmeye rağmen bu kandırma işine devam etme hali. Bir nevi uyuşturucu bağımlılığı. İşte, canımı sıkan ve adına aptallık dediğim şey bu. Zekanın zihne getirdiği he rtürlü aşırı yükü, balon yükselsin diye atılan boş çuvallar gibi fırlatıp atmak. Sonrası, bir kollektif "çok eğlendik" hali..Sürer gider, korkarım bitmez...Bir ömre eşdeğer.

Wednesday, December 19, 2007

Jenny Kissed Me

by Leigh Hunt

Jenny kissed me when we met,
Jumping from the chair she sat in.
Time, you thief! who love to get
Sweets into your list, put that in.
Say I'm weary, say I'm sad;
Say that health and wealth have missed me;
Say I'm growing old, but add-
Jenny kissed me!

* iyi de, Jenny'nin öpmesi artık nasıl bir öpme ise, bu şiiri 2 ayda 2. kez koymuşum bloga. HAzırlıkta okurken Murat isimli bir kardeşimiz getirip asmıştı sınıfın panosuna, dün gibi hatılarım. Yaşayanların sayısı ölülerden fazla idi, ben kendimi batıda bir yerde sanıyordum, güzel günler olduğunu şimdi buradan bakınca anlıyorum.

Tuesday, December 18, 2007

Günlerimiz ( Ahmet Hamdi Tanpınar)
İçlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma!
O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz.
Kendini yuvasından bırakır ki akşama
Benzeyen göle, sessiz...

Ruhundaki susuzluk engin mesafelere
Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti,
Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere
Ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti.

Günlerimiz (Yağmur Atsız)
Çözülen bir yün yumağı
Akıp giden günlerimiz.
Mezar taşlarından suskun
Sessiz, sitemsiz.
Savrulan yapraklar gibi
Akıp giden günlerimiz.
Cenaze törenlerinde
Sessiz, sitemsiz.
Bir suçluyu aklar gibi
Akıp giden günlerimiz.
Sanki bir sır saklar gibi
Sessiz, sitemsiz.
Doğmayan şafaklar gibi
Akıp giden günlerimiz.
Haksız ittifaklar gibi
Sessiz, sitemsiz.
Bir kitaba başlar gibi,
Koşarken yavaşlar gibi,
Ölen arkadaşlar gibi,
Sessiz, sitemsiz.

Monday, December 17, 2007

yılın son günleri, son 2 hafta...nedense bu günlerde bir "son dönemece girildi" hissi gelip de yapışıyor. Hele ki yılın son 2-3 günü sanki kayıp günler. O günlerde birşey yapılmazmış gibi...Halbuk, senenin son günü de doğulur, ölünür (hele ki bizim memlekette gayet kolay) aşık olunur, sevişilir, hastalanılır...hepsi de mümkün. Hani şu son 2 hafta ödememesi gibi ilaç bedellerini sosyal güvenlik kurumlarının, sanki son günler bir türlü bedeli ödenmeyecek günler gibi, bedelsiz günler gibi, daha da ileri gideyim, sanki varolmayan hayalet günler gibi. Ocak ayının ilk 2-3 günü de öyle. İklim bile değişmiyor ki baksana, 31 Aralık gecesi yatıyorsun ve sabah (son yıllarda) bir kış güneşi ile uyanıyorsun. Bu yılbaşı evde otursam bari, müzik dinlesem, gitar çalsam. Bir bardak bira,içine de azıcık vodka, televizyonda birbirinden dandik programlar, müzik setimde tamamı çalınmayan bir sürü albüm, karışık müzik zevkime çevreden gelen itirazlar.Dur bakalım, daha neler gelecek aklıma sene bitmeden?

aralıktan sonra ocak
kar yağar kucak kucak

büyük bir akıl fikir tuzağı olan (Türk) ilkokul eğitimi sürecinden aklımda kalan şiir de bu işte.

Friday, December 14, 2007

E R D A L E R E N
Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir bu terkedişler
Bir an duruşu gibi ömrün bitişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler

Tuesday, December 11, 2007

özelleştirme önce kafalarda başladı...birey olmaya özendirme çabası, sloganlar: sürüden ayrıl, kendin ol, kendini tanı! Yıllar önce Johnny Rotten kendisine dokunan bir gazeteciye "don't touch me, I am special!" demişti , ve haklıydı... Fakat geçen zaman içerisinde, aslında sıradan olmak dışında hiç bir özelliği olmayan bir sürü insan, birey olduğuna inandırıldı. Büyük ihtimalle de, her türlü potansiyel "toplu" girişimi baştan engellemek için..en hassas yerlerde, yani fabrikalarda, sokaklarda, dağlarda filan değil, kafalarda ve vicdanlarda.Birey olamayacak kadar kendine (ve çevresine) yabancı birileri, "özel" ve "farklı" olduklarına inandırılarak "birey" yapılmaya çalışıldılar. Hiç bir özelliği olmayan birilerinden "ben özelim" sözünü duymak, karışıkdüşüncelere garkediyor beni. Tek soru soruyorum ve yanıtını hiç alamıyorum :"ne özelliğin var,ortalama bir salak olmak dışında allahaşkına söyle???" evet, bir yanıt veren çıksa keşke.

Friday, December 07, 2007

16 yaşımı bitirip 17 den gün aldığım gün,güneşli bir cumartesi idi.(ertesi gün yani-6 ekim 1979) ankara 'da sosyal handaki plakçı cemil'den tanesi 400 liraya 3 plak aldım, blondie (parallel lines) la bionda (adını unuttum) ve almanya yıllarımdan hatıra manfred mann's earth band-angel station (onu alman sanırdım ilk başlarda) şimdilerde bir mmeb merakı başladı yeniden...geçmişe duyulan özlem falan değil (o da olabilir ama... ) değişen, bin kere evrim geçiren müzik szevkimin içinde bir yerde manfred mann ve neredeyse her albümde değişen (en çok chris thompson ve steve waller ı sevdim) karmakarışık kadrosu, evet, onca yıldan sonra watch, roaring silence, angel station, yptıkları acaib dylan ve springsteen coverları hal açok şık duruyor ve dinledikçe büyük zevk veriyor.

Thursday, December 06, 2007

lafa dolaştırmadan direk başlayayım: sen gerizekalısın!!!...yok yok, gerizekalı değilsin, basit zekalısın..."copy paste" zekası seninki, bir çevirmenden ne kadar yazar-şair olursa senin yaratıcılığın da o kadar işte. Bir ekmek bile pişiremezsin fırında, sadece market arabasını doldurabilirsin hayatın. Sevmeyi bilmezsin, ama o iç bayıltan sevgi sözcüklerinden bir ansiklopedi yazabilirsin.Kendinden beter bir salaklar ordusu ile gününü gün edenlerden olmaya çalışırsın, onu bile beceremezsin. Dalda bir kelebek görüp doğanın sırrına erdim zannedersin. Senin gibiler çok yer işgal ediyor hayatta, üstelik bazılarınızın isminin başına akademik bir ünvan bile koyuyorlar. Belli ki yeni tür bir aydınlanmaya ihtiyaç var.