Saturday, October 20, 2012

12'lerden bir Eylül

12 Eylül, melodisini postal topuğundan alan rezil bir sonbahar günüdür. 

12 Eylül, saçları sıfıra vurulmuş hâlde eve dönen babamın derin sessizliği, sızlayan ruhu ve çürümüş diz kapaklarıdır. 

12 Eylül, sözlüğünde insan yazmayan, duvarları kanla yıkanan cezaevidir. 

12 Eylül, işkence odalarında elektrikle, suyla, askıyla, copla ve erkeklik organıyla çok çeşitli deney yapabilme yetisi kazanan polistir

12 Eylül, hangi şehrin hangi toprağı altında çürüdüğü bilinemeyen sayısız cesettir. 

12 Eylül, sevdikleri insanları sonsuza kadar yitiren yaslılar korosudur. 

12 Eylül, üniformalıların halay başı olduğu aklın kökünü kurutma festivalidir. 

12 Eylül, leopar desenli ayakkabısının topuğu kaldırıma takılmadığı müddetçe sesi çıkmayan politikaçoksıkıcıgillerdir

12 Eylül, içi boşaltılmış eğitim fakülteleri, gecekondu çocuklarını medeniyet öğrensinler diye alışveriş merkezlerine götüren öğretmenlerdir. 

12 Eylül, İslâmî bisiklet önerisi, kadını uçkur merkezli ele alan bilimsel makale, kızını dövmeyen dizini döver diyen sosyoloji profesörüdür. 


12 Eylül, okunamayan kitaplar, izlenemeyen filmler, yazılamayan yazılardır. 


12 Eylül, dini bütün nesil yetiştirme projesinin başlangıcıdır. 


12 Eylül, zorbalık narkozu enjekte edilen hayattır. 


12 Eylül, apoletlerine kurban olduğunuz Cumhuriyetçi askerlerin bugünün iktidarına bir zamanlar nasıl kol kanat gerdiğini anlayamamanızdır. 


12 Eylül, içinize kaçmış belleksizlik, uyuşukluk, menfaatçilik ve vurdumduymazlıktır. Görmezden geldiğiniz bok çukurunun adıdır 12 Eylül. 


Kutlu olsun.





Seda Başer 

Wednesday, July 04, 2012

yapayanlız bir sıkıntı
büyür gider içimde
her temmuzun ikisi
bir başka yangınyeri

Tuesday, July 03, 2012

geceyi gündüzü deşip seni ararım
sokaklar uzun, yürü ölülerin üstüne basmadan

iki elim var kessem atsam birini önlerine
belki durulur ağaçlardan tüten bu duman
bitmedi kaç yıl oldu,bağırarak uyanırım uykumdan

yan sıvas yan,bitmiş kalbimle sabaha kadar

Sunday, May 06, 2012

MAYIS GÜNLERİ İÇİN AĞIT




II.

Ortalık karışıktır
Tabanca çekmek zorunda bırakıldık
Bir tarih de biz düşelim
İşe başlamanın tam da sırası
Aşk gitti, başka Kaleler kaldı geriye

Ortalık karışıktır
Ezanda Çocukları asabilirler
Aysız ve Kanla ısıtılmış Gece
Bir Mayıs gecesi belki de

Ortalık karışıktır
Şiir de barut kokuludur artık
Kelimeler ölüp gidiyor Usta
Gül boğuldu, Zulüm atını aylandırdı

Ortalık karışıktır
Yusuf’un ütüsüz bir gömleği bizde
Hüseyin yüzümde bir rüzgâr Hüzün kaldı
Deniz bir koyu ateşle tutuşup yandı işte

Ortalık karışıktır
Halûk koşarak geldi bir Gazeteyle
Susmaya başladım birden
Düştüm ve soludum devedikenler içine

Ortalık karışıktır
Yazların ve Güzlerin acemi sözleriyim
Her şeyi yarım kalmış bir İkindi Kuşunun
Tek başına yuvasına dönüşüyüm artık

Ortalık karışıktır
Suratım yağmurla hırpalansa da
Gidip Nar çiçekleri serpmeliyim
Uzun ve Genç uykuları üstüne

Ortalık karışıktır
Şiir bile Tabanca çektirirken
Bir Tetik, birdenbire bir Tetik
Kol düştü, başka Kaleler kaldı geriye
Özetle: üretim ve tarih ötesi bir suratın mülk sahibi
Kaçar, nefesi tüketir ve saklanır

Ergin Günçe


Saturday, April 28, 2012

şu blogun sisteminin formatının sağıyla soluyla oynamasanız olmaz mı lan...benim gibi güç öğrenenleri,öğrendiğini kolay unutanları kimse düşünmez mi bu dünyada.ne zaman "size iyilik yapıyoz,yeni bilmemneye geçiyoz" yazısı çıksa bana ızdırap...zırt pırt değiştirirken bir boku insan olsanız 2 dakika da "kardeş,istemiyorsan bozmayalım ayarını eski usül takıl sen" diye bir buton da ekleseniz ya..yavşaklar sizi... kimin okuyup ne anladığına akıl erdiemediğim bu bloga kasım ayından beri yazmamışım...yazacak şey olmadığından değil,muhtemelen "yazsam ne yazar yazmasam ne" adlı fikri hastalığın içimde derinlerde biryerlere sirayet etmesindendir. dünya bu blogların,daha da eskilere gittiğimizde postakartlarının,küçük zarfların ve mektupların etrafında dönmüyor.oysa eskiden bu durum tümüyle farklı idi.belki bir ara üşenmem de anlatırım. sabah işe git ve akşam eve gel...kendi fesadını yenilemek hususunda son derece muvaffak bir sistem olan kapitalizm (olamayan sistemler için bkz. doğu avrupa sosyalizmi)şimdi internetle şunla bunla daha iyisini bulmaya çalışıyor. oysa günde bir balık ve 100 gram pirinçle yaşanabileceğini düşünürsek (100 az mı oldu,200 yapalım,250 olsun son...taam lan gerekirse yükseltiriz o kısma takılma)yaptığımız çoğu şeyin belki hiç tanımadığımız bir başkasını zengin etmeye katkı sağlasa da ileri seviyede "lüzumsuz" olduğu sonucuna varabiliriz. iki gün sonra bir mayıs,meydanlar kırmızı ve pembe...bu demin bahsettiğim sonuca varalım lütfen,çok da zor olmasa gerek. her sonuç bir anahtar,okuyucu,unutma bunu...