Tuesday, September 25, 2007

Biz Burada

"Sevgili Babacığım, bir burada çok iyiyiz" 1974 yılında eğri( ve hala düzelmeyen) yazımla yazmaya başladığım mektupların giriş cümlesiydi bu. Bir süre sonra meraklanıp anneme "Gülseren, çocuk neden sürekli böyle yazıyor, bilmediğim bir sıkıntı mı var?" diye sormuştun.Neden o mektuplara böyle başladığımı bugün de bilmiyorum, muhtemelen çocuk aklıyla senin sırtındaki onlarca yükün birazını azaltma çabası olmalı.

Şimdi yine yazmaya başlasam "sen o soğuk kış akşamında çekip gideli beri hiç bir zaman biz burada çok iyi olamadık" derdim. Son bir söz hakkı verilse sana eminim ki kafanı kaldırıp "oğlum,annene iyi bak" derdin. Bakabildim mi...bilmiyorum,sanmıyorum.

Otobüs o yağmurlu günde Viyana'ya yaklaştığında (görüşmemiştik ya bir yıldır) heyecan kaplamıştı içimi. O heyecanı yine duymak istiyorum. Kavuşacağımız günü hasretle bekliyorum.

Monday, September 24, 2007

Bu da işin sosyalist kısmı...iş arabaya kalsa sorun yoktu, araya başka hadiseler girdi...

Thursday, September 20, 2007

Kapitalizim buysa, ben de kapitalistim arkadaş...ya da onun gibi bişiy...

Sabah sabah iki grup

Gravenhurst

The Shivvers

Wednesday, September 19, 2007

Monday, September 17, 2007

Ergin Günçe diyor ki:

İBRAHİM KEHRİBAR

Tütün kaçakçısı, bıyıksız, Adapazarından evli
Şimdi de herhalde oradan evli
Adı akılda kalan çerkeslerimizden
Gözleriyle ve sigara içişiyle konuşuyorum
Boş yere yatıyor bu dördüncü yılı
Sanki biz burada boncuktan sallama örmüyoruz

Koğuşun da bir akşam güzelliği vardır, ülkemiz büyük
Eski bir Bitlis tütününün anıları gibiyiz
İlk güveyilikler ve kırılan bir testi su
Hayata her zaman nereden başlamalı
Şaşırıp yarın da gelir mi görüşümüze
Kınnapları, hızarları çoktan bırakmış
Bir aşı boyası gibi sürüp giden babası

Sözlük kullanmadan okurum ben böyle adamları
Hüznü çünkü yalnız alfabemde kullanıyor
Katırını tütününe yüklüyor, ilikliyor bürümcük gömleğini
Tabancasını barutunu falan yanına alıyor
son saçlarını bir lohusanın geride bırakan meslekler
Askerlikler, trenler, ikinci güveyikler
Bir bakraç yoğurt gibi, bir sepet elma gibi
Asılı bir kahır olarak başucumuzda
Artan eksilen şeyler

Hayatı gözümüzde büyütmemeli
Bir de bakarım çıkar gelir yakında
Heybesinde tütünler, atında çifte dişengi
Antap taraflarından gelen bir mektup gibi
Herhalde henüz kalbi seslerle süslü
Herhalde gene bir kasabadan evli
Herhalde yağmuru yamçısındadır

Birlikte güzel günler yattık arada görüşürüz
Bir kaçakçı: Belki de doğadaki boşluğu dolduruyor.

Sunday, September 16, 2007

Ergin Günçe diyor ki:

GERİDE KALMIŞ BİR ÇOCUK İÇİN GAZEL

Anası boğmuş kendini bir ipek gömleğiyle
Çocuklar gibidir yüzünün bilmecesi
Avlunun bu erken saatinde

Abisi boynundan Ankara’da vurulmuş
Kardeşler gibidir yüzünün bilmecesi
Kuşların bu erken saatinde

Sanki ablası sorgularda delik deşik
Sıcak dar kanlı gece
Geride kalanlar gibidir bilmecesi

Teyzesi, Amcası, Halası deliriyor
Kar yağıyor, kar yağıyor yüzünün keçesine
Dutların bu erken saatinde

Babası tutuklu götürülmüş, mektup yazılmayan bir yere
Küfler gibidir yüzünün bilmecesi
Yağmurun bu erken saatinde

Kaç gündür Okula ve Oyuna inmemiş
Kalmış Dedeler ve Yengeler elinde
Yetimler gibidir yüzünün bilmecesi

Avlunun bu erken saatinde
Kaybolmuş dilsiz bir panayırda
Cüceler gibidir yüzünün bilmecesi

Gitaristi olup da katılamadığım konserinde "kurşunkalem"...
12 Mayıs, ODTÜ kırsalı...

Friday, September 14, 2007

Bu Tony Wilson değil, 24 Hour Party Poeple'da onu oynayan Steve Coogan. nedense içimden bu resmi koymak geldi. Tony Wilson 10 Ağustos 2007 tarihinde kalp krizinden öldü. Uzun süredir kanser tedavisi görmekteydi, çürümüş bir İngiliz sağlık sistemi tarafından ilaç paraları ödenmeyip kendisine eziyet edilmekteydi. Öldüğünde Manchester'da bayraklar yarıya indi, tabutuna kurucusu olduğu Factory Records'un son katalog numarası yazıldı (FAC 501). Wilson'un iki büyük macerası FActory Records ve Haçienda Clup idi. Müziği ve Manchester'ı daha eğlenceli, dah ayaratıcı ve aynı zamanda daha karamsar bir hale getirmeyi başardı. İzleyen ya da değiştiren olmaktansa, bizzat yaratan olma konumunda idi.



Durum çok açık: Joy Division, Durutti Column, New Order ve Happy Mondays için ona borçluyuz.

Ergin Günçe diyor ki:

GÜNLERDEN EYLÜL, AYLARDAN ERGİN GÜNÇE

Günlük şarabımız bir maşrapa içinde
Külde pişmiş patatesler ve eşsiz pilavzerde
Din kitaplarımız, putlarımız, telvelerimiz
Yeleği de köstekli bir amca kahvesinde

Suratı çilli günler, gölgesi uzun günler
İşte bir bağ bozumu, işte bir çıngıl üzüm
Gökyüzüne yaslanıp saatimi kuruyorum
Kimsecikler duymasın bir Tanrı bulduğumu

İstersem bu Duayı bir Çınara söylerim
Ben kendi başımdaki en önemli şapkayım
Islıkla her türlü marşı çalan bir Arap
Bazan bizim orada bir yokuştan iniyor

İşte durumlar böyle ey Kandil Simitleri
Bir değirmen bu günler kalbimi öğütürüm
Serentiler kurarım ömrümü kuruturum
Haritamda denizlerin yerleri değişiktir

Günlük peynirimizi bize veriyor
Kızarmış bayat ekmek, suda kaynamış pirinç
sen ne dersen de yeleği köstekli Kahve
Durup dururken Tanrımı seviyorum

Günlerden Eylül, aylardan Uzun Eşek
Bir Tabanca çıkarıp kendimi vuruyorum

Thursday, September 13, 2007

JOE ZAWINUL
(baba, müzik filan çok iyi de, o iki parmak bize ters bir hareket biliyon mu?)



Weather Report Joe Zawinul'un 70'lerdeki büyük zaferi idi.Bir grup hem Wayne Shorter'ı, Joe Zawinul'u, Dom Um Romao'yu, Airto Moreira'yı,Jaco Pastorius'u, Omar Hakim'i barındıracak bünyesinde, hem de bir all star band gibi değil de hakiki bir grup gibi çalacak, işte Weather Report'un kısa özeti...

Wednesday, September 12, 2007



Mel Ramos, güzel bir abi...Çalışmalarını ilk kez Darmstadt'ta bir sergide görmüştüm, biraz ayıpçıydılar...Ayıbı güzel yapabilen nadir yeteneklerden, hoş ve sempatik olduğunu da tahmin ettiğim bir abi...Mel Ramos...

Tuesday, September 11, 2007


---
Underneath your gaze I was found in
The haze I'm wandering around in
I am lost in the dark of my own room
And I can't see a thing but the fire in your eyes
---
efendim, aklını başına alan herkes bir Nazz plağı edinmeli.
Çocukluk ömrümüzün gidemediğimiz tek dönemi, biliyormusun.
o nedenle de en degerli dönemi...acıyla geçen 20'lerim, şaşkın 30 larim, tam da ortasında durduğum 40'larım...hem dönsem ne olacak, uzak gelmiyorlar ki bana..ama işte 5 yaşım, 6 yaşım öyle mi...çok sisli bir görüntüler yumağı...istemediklerim aklımda ve istdiklerim cağırsam da gelmiyor..boşluğa balonlarımı bırakmıştım altı yaşımdayken, ucup bulutlarin arasında kayboluşlarını izliyordum...nezaman tekrar karşılaşcağım onlarla acaba?

Friday, September 07, 2007

Doğum günüm bana geldiğin gündür...
Sevgili Cem,güzel oğlum, nice on yıllara....

Wednesday, September 05, 2007

Sometimes we'll sigh
sometimes we'll cry
but you'll know why
just you and I
know true love ways