Monday, December 21, 2009

Buz Mevsimi

bir orman söyler kuşlarına
onlar yanlış bilir adımı

ocak ayında güneş ve ötede
çöz desinler derinden bir parçayı
onlar yalnız bilir adımı

uğultu,kurt ulur,uzaktan gelen sesler

bir yıldız kaydı o gökten
uyku kanımda gümüşlü zehir
uzak nehirler düşerken hayatıma

gözlerimde en yeni grilikler
çöpdenizden toparladım yeni yüzümü

acı bir söz gibi ölüler geçidinde
yaşasın az önce vurulup düşen başkan

güneyde tırpansız bir şehirde
evraksız bir sahtekardı amcam

onlar bir kitaptan bilir adımı

buz mevsimi
biraz önce
ellerimi yakaladı.

Sunday, October 25, 2009

sirkte bir gece

cüceydi,kördü,
yeşil bir yılandı trapezde

bıçak çekerdi gece yarıları
isimsiz gölgelere

kuşlar alıp götürmeden ruhunu
soluksuz bir limanda
bekleyen yelkenliye

10. Yılında Adapazarı

Geçerken uzaktan baktım sağımda solumda
sessiz telgraf direkleri,ağaçlar,evler

on yıl saydım kağıtlardan,zaman geçmesin istedim
sonunda saymayı bıraktım gözlerimi kapatıp

Düz gidersen istanbul var karşıda,
sola dönersen adapazarı

14-15.10.2009 BODRUM

Yukarı bakıyorum teyzemin bahçesinden
karşı tepede üçe ayrılan ince bir yol
adını bilmediğim otların yumuşak kokuları

biliyorum,başka yerlerde kış

başımın üstünden geçen sessiz bulut ırmağı

Tuesday, October 13, 2009

biraz önce ellerimde zamanı dondurdular
içimi doldurdular ölü bir hayvan gibi

uzarken kenarsız ankara sokakları
gündüzü gecesi belli olmayan

işaretler,silüetler,isim kalıntıları

kırık bir pencere,türküsüz gecelerde
gözleri yanmış saatlerin akşamı

kaçarak bütün okullardan elleri ceplerinde
döndükçe bitmeyen soluk meydanlarında

gayrı bitmez bu kağıdın yazdığı
sıkılı bir yumruk gibi durur avuçlarımda

bitti mi diye sordum henüz bitmedi birşey
tebeşirle adını yazmasam da duvara

bende bıraktığın bir resim soluk yüzlü
ardından dökmediğim bir kuru gözyaşı uzun

Monday, October 05, 2009

Doğum Günüm


Kırmızı tuğlalı birbirine benzeyen evlerin ardarda dizildiği
Yağmurlu bir kentin sabahına
iki katlı otobüsler pembe burunlu kadınları
son duraklara götürürken doğdum ben
ve anneme gülümsedim hemen.

“bak,gri bir gökyüzü” dedim.
elmalı turta ve çabuk olun
ikindi çayını kaçırmamak için az
sonra.

üç istasyon ötede yeraltı treniyle
yuvarlak gözlüklü bir adam oğluna isim arıyordu
"Home Office". "Birth Certificate".

doğuştan göçmen hissederek dolaşmak çıkmaz sokakları
Galiba böyle başlıyordu.

Friday, October 02, 2009

"soyun!" dedim ona ,uzanalım asfalta
oysa çıplaktı yanımda yıllar boyunca
iki nehir geçtik ve çamurdan evler
karanlık uzadı avucumuzda

d.

Wednesday, September 02, 2009

acım memleket kadar

yandım ki küllerimden tanırsın beni iyi bak
ben tanrının üvey evladı ben havvanın öz elçisi
alıp başımı geldim sakin
sana cehennemden selam getirdim
sana çürük elma nektarı...

öfkeli bir gündü saçlarıma değmişti kör makas
sarı bir zarfa koyup dize getirdim saç bağımı
saç bağım gık dememiştir
saç bağım kandırmıştır tanrıyı

bilirim ölüm ustalık ister alın beni içeri
aynalar boyalı gülen yüzler
silsem herkesi üç avuç kir
size öğreteceğim kar teni nasıl yakar
şu içimde çırpanan kuş neden kanatsız
buyumdan büyük korkularım var tıpkı kar kanaması
sana öğreteceğim gergefe kaç harf gizlenir
sus ve dinle ve iyi bak
acım memleket kadar
düşlerim kocaman

Sevda Zeynep Karadağ

Friday, August 28, 2009

Ergin Günçe Özgeçmiş

önce blogcunun notu: çok sevdim ! daha önce yapılmamış olmasından değil, özenle duyguyla işlenmiş olmasından ötürü çok sevdim.

d.

Ergin Günçe
anısına... kendi dizeleriyle k/özgeçmiş...

Ben yeni bir çocuk oldum elmalar asılı her yerimde
Uzun yaz dallarda kendine bir şeyler ekler (1)

Kumral bir Yaz peşimdedir,dolaşırım ben
Altı yaşında tütüne gittim,oğlak güttüm çırak (2)

Öğrendimki Dünya karanlık ve aydınlıktır
Uzundur ve kısadır çengiler ve elemler
Güneş bir mızrak boyudur üstümüzde (3)

Asılı bir kahır olarak başucumuzda
Artan ve eksilen şeyler (4)

Babam atıldı öğretmenlikten
Annem de çok uzun hastalandı
Evimizi bozuk paralarla döndürdüm
Çünkü Babam kamyonla şarap satmayı başaramadı
İlk kez tutuklandım Kapalıçarşı'da
Dokuzundaydım artık ve polise amca dememeye başladım (5)

Sabahları 50 simitten 50 kuruş kazanıyordum
Babam yeniden öğretmenliğe alındı (6)

Kahverengidir herşey ve gözlerde hertürlü herşey yani hayat:1930 lar (7)

Faşizmi çocuklarda anlayabilir
Dayak yemektir serseri bir babadan
Üvey ana,yarı güleç öksüze
Sabunlu eliyle tokadı yapıştırır
Çocuk faşizmi yanağında tanır (8)

Herkes bir cumhuriyettir aslına bakılırsa
Babam bile bir cumhuriyettir ikinci karısıyla (9)

Korkmadım kimsenin devletinden
Ben de elbet Dedemin bahçesinde yetiştim
Kökenim Ateş veToprak ve Su
Üşürsem kendimi yakarım (10)

Sonra birden büyüdük seslerimiz değişti (11)

Duygulu ve sivri bir öğrenci oldum
Ateş okudum kitap yakarak (12)

Uzak yolculuklara, çıkmak üzere gibiyiz
Gözlerimde, çünkü bir tenhalık var (13)

Sokak lâmbalarını tanık gösterebilirim
Yalan söylemem zaten keyfim de yok
Unuttuğum şeylerin adları
Saymakla tükenmez (14)

Benim yüzüm çerkes yüzüdür
Öğünür eğlenirken sam yeli kulaklarımda (15)

Şiir tabanca oldu artık
Bir tarih düşelim şuraya (16)

Bir kuyuya demek istiyorum da işte bir türlü olmuyor
Zordur ölümü getiren gelecekler yaşamak (17)

Her aydın hapse girmelidir
Halkı tanımak, Devleti görmek için (18)

-Sanki biz burda boncuktan sallama örmüyoruz
Koğuşun da bir akşam güzelliği vardır,ülkemiz büyük
Eski bir Bitlis tütününün anıları gibiyiz (19)

Her sıkıya karşı şiir direnecektir
Uyaklı, gür sesli, kekeme, ürkek
Her yönetime karşı başkaldırır aslında
Elemlerin sanatı, Gencölenlerin (20)

Her türlü kavgada umudumun ustası (21)

Türkiye kadar bir çiçek (22)

Her Ölüm bir noktadır, satırbaşı yap (23)

Devrimcilik: artık onu da kendin ekleyeceksin (24)

Her şey gelip geçicidir
Bilirsin, Zaman bile
Her şey bir yağmura benzer
Başlar, Gelişir ve Sona erer (25)

Ben uzağa giderken Dadal uykuda olacağı için
Dört mum yak Gülseren ve bir pasta yap (26)

Ölüm Tanrı gibidir esirger ve bağışlar (27)

Derleyen :Sevda Zeynep Karadağ
Kaynak:
Ergin GÜNÇE /Türkiye Kadar Bir Çiçek / Çağdaş Şair ve Yazarlar Derneği Şiir Dizisi
(1): syf 10.....(2): syf 90.....(3): syf 99.....(4): syf 153......(5): syf 156......(6): syf 157......(7): syf 116......(8): syf 117......
(9): syf 113......(10): syf 100......(11): syf 112......(12): 90......(13): syf 144......(14): syf 14......(15): syf 31......(16): syf 51.....(17): syf 67......(18): syf 81.....(19): syf 152.....(20): syf 86......(21): syf 87...... (22): syf 48......(23): syf 88......
(24): syf 83.....(25): syf 146......(26): syf 94...... (27): syf 144.

Monday, August 17, 2009

Evdeyiz

EVDEYİZ

Günlerin isi elmaları karattı
Kenti de rüzgârı da gökyüzünü de
O odadan o odaya gittim geldim
Gelirler, dedim, evdeyiz
Deniz az ötemizde, balkonda otururuz,
Gelseler bir, kimin geleceği belli değil,
Asfaltın yırtığında Pars adımları
Kaldırımlar geyik ormanı
Pencereye diktim gözümü
Elmaların yerini değiştirdim
Gelseler evdeyiz - temmuz akşamı

Evdeyiz, bir kapı kapanıyor
Açılıyor öbürü, ruhumuzu saklıyoruz
Duvarlardan içeri, dışarıda çitimizi
Aşan kırlangıçlar uçuyor
Kanatları is

AHMET ADA

(Sözcükler Denizi kitabından,
Şiirden Yayınları, 2009)

blogcunun notu:Fas'a gittiğimde çarşıda küçük heykeller yapan bir adam görmüştüm. Çamur, kil, çer, çöp, alabildiğince basit şeyleri karıştırıp çok hoş heykelcikler yapıyordu.Şiirde de bunu arıyorum bazen, en bildik sözcüklerden bir güzellik, bir parıltı yaratmak. "Evdeyiz" de bu duyguyu fazlasıyla hissettim, izin alıp yazarından buraya taşıdım.Kitabı da alacağım...

d.

Boşanma

Küçük bir kavramdın önceleri
Çözülmedik düğmelerin kalmıştı, ölçülmedik caddelerin
Usancın çocuktan kalma bir yüzdü, kızgınlığın ayakta patlayan üç satır küf
Ayakkabıların durmuştu; bana benzemeyen ince topuk
İç organların; pembe, beyaz, dantelli, el işlemeli, benimkilerse yamalı
Mektubun duruyordu ortada, bir kız arkadaşına yazılır gibi boncuklu
Benim hoyrat notlarıma ne demeli? Sana elim bile değmedi

Seni istedim, bir bardak su uçuştu aramızda, bahar geldi oturdu
Eteklerinde her türlü zil çaldı, susturdum, çorabın her yakama dokundu
Elimi tuttun usulca, elimdeki kemikleri, yazdığım, bıraktığım her şeyi
Bana uzandın, göğsümden üç tek kıl öptün, yüzünü sürdün, ana benzedin
Çocuklarımız oldu, usançlarımız doğdu, ekmekleri bölerek büyüttün durdun

Günler üst üste patladı, şafaklar harladı, kırmızı bir alevdi yaşadığımız
İstemedik buluştuk, istedik olanca insan girdi aramıza, yaşamımızın hepsi
Mektuplar geldi, sular içildi, akşamlar uyundu, bir pul damgalandı öbür ülkemize
Neyin kavgasıydı anlamadık, yüzümüzü değiştik sonunda
Ayrılmaya hazır değildik, karıştırdık gün bitiminin, sonra kışların orasını burasını
Biz yanılmadık, çakıl taşları yanıldı, yalnayak bastığımız
Bir sokak lâmbası yandı, ayrı geçtik gecenin ortasını

Şimdi ayrı bir evde kendi yüzümüzü
İstemeden maske yaptık, çizdiğimiz sonbahar resmine
Çocuklarımız ölü taşlar gibi durdu
Yaşadığımız günlerse bir defter sayfası, iki kaleme gebe
Bakmak gerek içilen tüm şarap tortularına
Kiremitler alalım, odalar kuralım, yuva üstüne yuva

HÜSEYİN PEKER

(Hüseyin Abi, izin almadım kusura bakma, "sil" dersen hemen silerim.
d.)

Thursday, August 13, 2009

neredesin, neredeyim, neredeler...

ey dost, ey beni benden alıp aklımı uzak diyarlara götürecek şahsiyet...böyle biri var mı gerçekten ve eğer varsa nerede?

ben neredeyim? kaç beklentim var, kaç kez aynı bahçeyi sulayabilirim güneş batmadan? bir yetişme telaşı...

onları otobüsün penceresinden görmüştüm, topluca biryerlere gidiyorlardı...güle oynaya...neşelerine ortak olmaya yaşım yetmedi...1969'un o sıcak yazı, odtü'de bir bölümün önü, o güzel yüzlü kızlar oğlanlar nerededirler ki acaba şimdi?

her türlü kayıt, bir yetersizliğin öteki adı...

Thursday, June 04, 2009

uykuda yakaladı göğsümü
bir uzak memleketin soluk havası

sabaha karşı kuşların geçiyor
sessiz bahçelerimden

içime çekiyorum, büyüyor
uzaktan kulağımda bir orman sesi

baktıkça kör oluyorum akşamına, bilmeden

söylesem bir bir
aklımda kalanı

inanır mısın gözlerime?

30.04.2009

Friday, April 24, 2009

BAYRAMA GİTMEYEN ÜÇ ÇOCUK

1. Ç ı r a k

Denize sapa suratıyla karmaşık bir çocuk olan çırak
Gözleri ince tuzaklar, güneşli delilikler peşinde
İçinden ağlama teneffüsü’dür şimdi
Vietnam, Filistin, İrlanda

Tam kuşlara buğday serpme saati
Savaşları okuyor renkli gazetelerde

Annesini Perşembe gömdüklerine göre,
Daha bir haftadır böyle algın
Islak, sarı toprak, günlük kokusu
Kuru, kanlı toprak, barut kokusu

En iyisi büyümeden buralardan kopup gitmek
İşçi mi korsan mı bir şey olmak üzere
Bir kereste motoruyla ormanlık bölgelere
Bu ilk alıştırması
Dişlerini kenetler, çıkar gider çırak

İlerde kesilecek başları düşünür
Erken mi yoksa daha düşünmek için?

2. Ö ğ r e n c i

“İnsan bir aşk bulmalı onu yaşamalıdır
“Geometri de, beden eğitimi de hiç ve boşuna
“Esnetir Tarih, takma dişleri sarı ve üstelik Coğrafya
“Şimdi okuldan sansar gibi çıkmalıyım
“Koşup dağılmalı Mayıs bayrakları dalgalanan kente
“Bildiri olup dağılmalı insan büyüyünce
“Şimdi bu sıkıntıyı kuşlara savurmalı
“İki ölüm boyu yüksekte salınan bir uçurtma
“Gel be ipimizi koparalım, ev ve iştah da ne
“Yeni bir töreye doğru yeni bir donanma
“Başka bir ulus belki, başka bir ülke
“Tanrıyı ekmeğe göre yeniden tanımlayalım
“Yeni bir yürek için zaman ve kalkınma
“Olmazsa yıkılalım, kim bu sıkıntı her zaman göğüste
“Olmazsa olmasın, amcamda bir tabanca var
“Ve çok sever beni
“Nasılsa vururum birilerini!”

3. T u t u k l u

burda okul bile var remziye teyze
dayak bile yiyoruz öğretmenimizden
birdirbir oynuyoruz kimseye görünmeden zeki diye
bir çocukla ben
onunku da hırsızlık fakat çok komik bir suratı vardır
şişmandır ve durduğu yerde güler
ömer abi var yozgatlı bir gardiyan vurmaz insana
vurur gibi yapar
ötekiler herkes döver bu koğuşta
dokuz çocuk olduk babası yurtdışında
sürgüne dağıtıma gitti ötekiler hep
elli kişi mi ne kaldık
kimisi de çıktı bu zeki de gider yakında
herkes burda kediyi tekmeler minnoş diye bir kedi
var
beni ise yalar o da elimi ve yüzümü yalar iyi severim
cepçi olan yeni çocuk adını garip koyalım bu kedinin
dedi de
dedi annadın mı diye tutturdu garip diye bir kedisi
ölmüş eskiden
bu dünyada amma tuhaf çocuklar yaşıyor
kafam çok kızıyor ama ben burda herkesten
küçüğüm tabi ve marangoza ancak yazarlar yaz
bitince
ve burda kalırsak
o zamana kadar babam bile dönmüş olur belki

karpuz istedi canım bugün bir de eşki elma
vardır ya vardır ya kiraz getirseniz biraz belki
sokmazlar kantinde var derler çünkü
parayla ya da işle satarlar
sen gene getir iboyu ben uzatır elimi severim
minnoşu da getiririm görüşünüze
biraz gıdıklarım sana da bir boncuk işlettim
burada en güzel yapan cafer ağaya
havalar ısındı remziye teyze ve çok pislik buralar
ister zahmet etmeyin ister cuma günü gelin
babamdan mektup getirirsiniz

dün burda üç abiyi asmışlar
suç anayasayı devirmek

zor mudur acaba asılmak

hepinize hoşça selam eder ellerinden öperim

Ergin Günçe
1973

Friday, April 17, 2009

ÇIPLAK DAĞDA BİR GECE

Kötü adamlardı,çok kötü hem de... işlerini saldıkları korku üzerinden yürüttüler hep. Öyle korkuttular ki insanları, olduklarından da güçlü zannedildiler. İleriki yıllarda her türlü baskı rejiminin sembolü haline geldiler. Hem istibarat topluyor hem de operasyon yapıyorlardı, "dur" diyenleri, denetleyenleri yoktu.Basit ihbarlar çoğu zaman temel kaynaklarıydı ve kanıt yaratmak konusunda uzmandılar. Bir kitap, bir mektup, bir kalem, ...onlar için herşey kanıttı. Sabahın erken saatlerinde kapıya dayanmalarıyla da ünlenmişlerdi.Günümüzdeki basit özentileriyle farkları yaptıkları çok ağır işkenceler ve alıp götürdüklerinin meçhule erişmesi idi.

Wednesday, April 15, 2009

ÇOK TUHAF SORUŞTURMA

Baslı rejimlerinin ortak karakteristiğidir: Önce bir SUÇ yaratılır, sonra o SUÇ a uyacak SUÇLU bulunur. Arama, tarama, delil toplama,ortaya delil saçma,gözaltı,sorgu, mahkeme... mümkün olduğunca sahte bir şeffaflıkla gözönünde yapılır. ZANLI ile SUÇLU aynı kişiymiş gibi gösterilir. Amaç, toplumun az ilgili düşük bilgili kesimlerine, bu SUÇLU larla ilgili bir zayıf KANAAT NOTU verdirebilmektir. Bu çemberin tamamlandığına inanıldığında işlemler yavaşlar, gevşer,çözülür. Toplumun az ilgili düşük bilgili kesimini yönlendirmek için ORTALAMA AKLA HİTABET konusunda muvaffak ortaboy KANAAT ÖNDERLERİ itinayla seçilir.Bu KANAAT ÖNDERLERİ'nin ortak özellikleri kullanıldıktan sonra gözden çıkarılabilir olmalarıdır.Yazdıkları gazeteler,şakıdıkları müsvedde televizyon kanalları, ait oldukları topluluklar ve hatta partiler için hiçbirisi VAZGEÇİLMEZ değildir. Eldeki tüm insan kaynaklarını bir atımda harcamamak adına bazılarının TOPA GİRMEMESİ,KENARDA BEKLEMESİ sağlanır. Çok büyük olduğuna inanılan ASLAR ise final için saklanır,final planları son dakika golleri ile bozulursa, ortaya çıkartılmazlar.

GELECEĞİN de kendi mahkemesi vardır, yargılar ve ağır hükümler verir. Bu hükümler ahlakı olana çarpar, ahlaksızın durumunu değişmez bir şekilde tescil eder. GELECEĞİN MAHKEMESİnde temyiz, avukat, savcı...yoktur.Ama MAHKUM vardır, EBEDİ MAHKUM.

Monday, March 16, 2009

Lucid Nation

Lucid Nation, sanki bir Sonic Youth şarkısının adı gibi (belki de hakikaten öyledir) eskisi gibi sözcük kurcalama huyum kalmadı, güzellikler gelsin de nereden gelirse gelsin.İşin ilginci adlarını ilk nerede duyduğumu da hatırlamıyorum. Allahtan myspace var, bir gıdımlık dinliyorsun, "aaa böyleymiş şöyleymiş" diyorsun kendi kendine. Lucid Nation'u ve solistleri Tamra'yı birilerine benzetmek mümkün, ama duruşu sağlam her sanatçıya olacağı gibi, onlara da bu tür benzetmeler yapmak fevkalade ayıp olur. Web sayfalarında sıkı gruplara açılış yaptıklarından bahsediyor, belki rock tarihinde bir yerleri bile olmayacakken, uzak sahillerde yaşama tutunmaya çalışan isimsiz gemiciler gibi yaptıkları işe tutunmaları çok hoşuma gitti. Müzikleri mi? Özellikle pazar sabahları boş sokaklarda amaçsız gezinirken kafamın içinde çalan türden.Henüz bir albümlerini alamadım, ama alacağım ve imzalatacağım, belki de ilk imzalı plağım olacak yüzlerce plağın arasında.

Wednesday, March 11, 2009

Darwin ve Saat Kulesi

"Seçilmiş" ler olarak, şehrin meydanındaki saati durdurabilir, değiştirebilir ve hatta aksi istikamette dönmesini sağlayabilirsiniz. "Zaman" bundan etkilenmez, kendi çizgisinde ilerlemeye devam eder. Bugün çok eğleniyor olsanız da, yarın güldürmeyen bir şaka olarak hatırlanabilirsiniz.

Friday, February 06, 2009

bir kuru sessizlik görünür karşı sahilde
yıkılmış bir kalenin adı saklı içimde

geceye dökülen sular,
sarı beyaz bir fener

zaman bitiyor hafız
sen de sula güllerimi
zaman bitiyor hafız
kesme artık sözlerimi.

06.02.09

Thursday, January 29, 2009

THE BEATLES vs.THE ROLLING STONES

Beatles ve Rolling Stones arasındaki 8 farka bakalım:

1. Beatles kurulduğundan beri (Hamburg dönemi ve Sheridan'a eşlik sayılmazsa-ki sayılmaz) 4 kişidir. Stones 5.

2. Beatles'ın büyülü bir 4'lüsü vardır, o dörtten birini çek, büyü bozulur. Stones'da ise sadece 3 eleman aynı kalmıştır, gelenler ve gidenler olmuştur.Bu gelen gidenlerle "büyü" bozulmamıştır çünü gruba ait bir "büyü" yoktur.

3.Beatles deneycidir, Stones gelenekçidir. 1965'den dağılana kadar Beatles üyeleri farklı seslerin peşinde koşmuşlar ve ortalığı birbirine katmışlardır. Stones bunu 2 albümde (Their Satanic Majsties Request ve Black and Blue) denemiş, eline yüzüne bulaştırınca güvenli topraklara geri dönmüştür.

4. Stones için temel referans Muddy Waters'dır, Beatles için böyle bir isim saymak imkansızdır.Referanslar çok çeşitlidir.

5.Parçalarını cover yaptıkları adamlara parça coverlatmayı başarmıştır Beatles, taklit ettikleri her türde orijinali aşmayı başarmıştır. Stones'un orijinali aşma gibi bir derdi olmamıştır.

6.Mick Jagger Rolling Stones'un sesidir. Beatles'ın sesi yoktur, farklı parçalar (oran olarak eşit dağılmasa da) farklı üyelerin vokali ile tarihe geçmiştir. Stones albümlerinde ise tek tük Bill Wyman ve Keith Richards vokalleri duyulur.

7. Beatles belki zamanında belki zamansız dağılarak bir "tadında bırakma" hali yaratmıştır, Stones ise özellikle 70 ve 80 lerde sık sık "tadını kaçırma" durumlarına sebep olmuştur.

8. Beatles üyeleri dağılma sonrası solo albümleri ile birer isim olarak müzik dünyasında yerlerini almışlar, bunu yaparken de Beatles mirasına yaslanmamaya gayret etmişlerdir. Beatles üyelerinin tek başlarına varolmak gibi bir kaygıları ve bunun için verdikleri savaşları olmuştur. Böyle savaşarın olmadığı Stones'un üyelerinden solo albüm denince akla Mick Jagger gelir.Jagger, Stones ile yapamadıkalrını solo albümlere sıkıştırmaktadır. Keith Richards'ın da klüp havası veren hoş solo albümleri vardır ama hepsi o kadardır. Oysa Beatles üyeleri özellikle 1970-75 arasında solo albümlerle sayısal-sözel her türlü başarının yakın takipçisi olmuştur.

Tuesday, January 20, 2009

İkimiz Bir Fidanız

dolmuşa bindik, hareket etti...havada iki ağır kok, döşemelerin naylonu ve benzin kokusu. esen rüzgara göre birisi artıp öteki azalıyor, sanki yarıştalar. bakanlıklar, kızılay,sıhhiye, dolmuş dışkapı'ya kadar gidecek.cızırtılı bir hoparlör, onun sevmediği bir müzik.zafer çarşısını geçiyoruz tam, yenielrde moda olan o şarkı başlıyor:" ikimiz bri fidanın..." benim hoşuma giden ince bir kadın sesi, aşk nedir sevda nedir bilmesem de bu şarkı içimde bilmediğim bir yere dokunuyor. dolmuş biraz ileriden sola dönse, onun bir zamanlar kilitli kaldığı askeri binanın önünden geçiverecek. dönmüyor, düz gidiyor. aklımda demin dinlediğim şarkı, bir itirafta bulunuyorum "ben çok seviyorum bu şarkıyı..." yüzünü buruşturuyor, "ben sevemedim" diyor. şuna bak, sanat müziği desen değil, türkü değil, sözlerde bir sürü gramer hatası, düşük devrik cümleler. Nersinden baksan hibrid bir müzik bu." "Hibrid" lafını anlamadığımı farkedince ekliyor: "piç bir müzik bu" yıllar sonra, bir araba yolculuğunda radyomuza yeniden düşen bu parçayı bu kez seviyor. benim aklımda ise yaptığı tanımlama...içinde herşeyden var, piç bir müzik...tıpkı türkiye gibi, türkiye'nin müziği.ikimiz bir fidanın güler açan dalıyız...hepsi bu kadar işte, başka söze gerek yok.