12 Eylül, saçları sıfıra vurulmuş hâlde eve dönen babamın derin sessizliği, sızlayan ruhu ve çürümüş diz kapaklarıdır.
12 Eylül, sözlüğünde insan yazmayan, duvarları kanla yıkanan cezaevidir.
12 Eylül, işkence odalarında elektrikle, suyla, askıyla, copla ve erkeklik organıyla çok çeşitli deney yapabilme yetisi kazanan polistir.
12 Eylül, hangi şehrin hangi toprağı altında çürüdüğü bilinemeyen sayısız cesettir.
12 Eylül, sevdikleri insanları sonsuza kadar yitiren yaslılar korosudur.
12 Eylül, üniformalıların halay başı olduğu aklın kökünü kurutma festivalidir.
12 Eylül, leopar desenli ayakkabısının topuğu kaldırıma takılmadığı müddetçe sesi çıkmayan politikaçoksıkıcıgillerdir.
12 Eylül, içi boşaltılmış eğitim fakülteleri, gecekondu çocuklarını medeniyet öğrensinler diye alışveriş merkezlerine götüren öğretmenlerdir.
12 Eylül, İslâmî bisiklet önerisi, kadını uçkur merkezli ele alan bilimsel makale, kızını dövmeyen dizini döver diyen sosyoloji profesörüdür.
12 Eylül, okunamayan kitaplar, izlenemeyen filmler, yazılamayan yazılardır.
12 Eylül, dini bütün nesil yetiştirme projesinin başlangıcıdır.
12 Eylül, zorbalık narkozu enjekte edilen hayattır.
12 Eylül, apoletlerine kurban olduğunuz Cumhuriyetçi askerlerin bugünün iktidarına bir zamanlar nasıl kol kanat gerdiğini anlayamamanızdır.
12 Eylül, içinize kaçmış belleksizlik, uyuşukluk, menfaatçilik ve vurdumduymazlıktır. Görmezden geldiğiniz bok çukurunun adıdır 12 Eylül.
Kutlu olsun.
Seda Başer