Sunday, March 30, 2008

K I Z I L D E R E

Kızıldere'den anladıklarım kısaca şunlar:
1.Karşı çıkış
2.Kuşatılma
3.Teslim olmama.
Şimdilik bu kadar...

Tuesday, March 11, 2008

bu benim
benden arta kalanlar değil
eski bir gölge vuruyor yüzüme

silinmiş bir iki çizgiden
daha fazlası değil
sokaklarda yürüdüm aklımda adlar
gidilmeyen kenar köşe evlerden
geriye dönüp bakmadığım
hiç doğru değil.

Monday, March 10, 2008

arkasından koşarken zamanın
yola dökülen çuvalda taneler
akılda kalan uzun bir rüzgar
çizgilerde eskiyen ütü tahtası

Saturday, March 08, 2008

SANA MEKTUP

Sana Mektup

Yaşlı babanı uğurladık bu sabah
son kalan birkaç arkadaşla beraber

Annen hatırlamıyor artık isimlerimizi
sürekli çay ve börek getiriyor

İçimizden birisi çekinerek
Pencereyi gösteriyor

Bildiri dağıtırken vurulmuş
Bir arkadaşın yüzü beliriyor
Yeni buharlanan camlarda

Kalkıp gidiyoruz daha sonra
sizin evde bir süveter ya da hırka unutarak
Dağılıyoruz kentin bütün sokaklarına
Ağustos 1998

Geceyarısı göl kıyısında

geceyarısı gölün kıyısından geçerken arabayı durduruyorum, konuşmadan anlaşıp yürümeye başlıyoruz. gölün yakınında değilmişiz
sandığımız kadar, yürüyoruz yürüyoruz ve çakıllarına ulaşıyoruz ay altındaki karanlık gölün. sen bir ses geldiğini söylüyorsun
gölün dibinden, ben o sesin yıllardır orada durduğunu (biliyorum) söylüyorum.

ortalık iyice kararsın diye gidip arabanın farlarını söndürüyorum, seni bir an seçemiyorum, sonra gölün üzerindeki küçücük
bedenin seninki olduğunu farkediyorum. Çırılçıplak yüzüyorsun. Senin yanında yüzmek değil sana böyle bakmak istiyorum,
gölün kıyısındaki ıslak çamurların içine oturuyorum

beni korkutacak kadar uzaklara ve derin yerlere gitsen de ben tutuyorum kendimi, çakıllar alıyorum elime, bazılarını senin icin,
bazılarını da kendim için ayırıyorum. sonra çakıllar birbirlerine karışıyorlar.
gölün karşı kıyısında parıldayan bir cift göz görüyorum, bunun bir tilki ya da kedi olabileceğini düşünüyorum. Derken sen
geliyorsun, ıslaksın, çıplaksın ve sanki hep bu halinle görmeye alışmışım gibi seni, sana bakıyorum. Hic daha önce böyle
görmemiş gibi. Çamurun içinde birbirinden farklı boyutlarda ayak izleri bırakarak yürüyorsun, kendi ayağımı o izlere koyup
eşlemeye çalışıyorum. bazen tıpatıp uyuyor, buna şaşırıyorum.

sen çalıların arasına giriyorsun, peşinden gelirken gördüğüm çiceklerin ve otların isimlerini merak ediyorum.ama bu isimleri bir
kitaptan okumak istemediğimi söyleyeceğim sana bir kaç dakika sonra.
su kuşları ilk ötüşleri ile şafak vaktinin yaklastığını bildiriyorlar. Yanıma geliyorsun, saçların ıslak, ayakların çamur içinde. iki elini
tutup kaşlarımı yukarıya kaldırarak mor bir gecenin sonuna uzanan ağaçların en yüksek dallarını gösteriyorum sana.
gülümsüyorsun.