Thursday, April 15, 2010
Sosyoloji Ders Notları
"işsizlik çok fazla" dedim
"haklısın" dedi
"büyük bir toplumsal patlama olmalıydı şimdiye kadar" dedim
"bizimkisi" dedi,"içten patlamalı toplum"
sonra sustu...
Kediler
Bayındır sokaktan yukarı doğru yürüyorum, yağmur henüz başlamamış. Bu sokakta ne de çok kedi var böyle. Evlerin bahçelerine onlar için küçük kaplar içinde su ve yiyecek bırakılmış. Demek ki kedi sevme işinde yalnız değilim.
Kediler onca muzipliklerine rağmen insanlardan korkuyor,üstelik haklılar da.
Thursday, April 08, 2010
Metin Hoca'nın Yolculuğu
Gökçe aradı,taa Libya'dan...Metin Hoca'yı kaybetmişiz...sabaha karşı...sırf bunu duymamak için kafamı kuma gömdüm neredeyse bir yıldır,yine de gelip buldu işte beni.
Metin Hoca, Metin Gerçeker...çok geç tanıdım galiba ,bir serüvenin son dakikaları gibiydi.Sıfırcı hocalara benzetirdim önceleri, çalarken arada kızar,gözlük altından sert bakar,bizim gibi "kulağı olmayan" adamlara tahammülü bile kaç yılda edinmişti kimbilir...ama işte her buluşmada ve her akşam evlere dağılırken sürekli gözlerimizden öper gibiydi.selam söyleyişi,sevgi sözcüklerine olan inancı,bir kısmı film olabilecek kadar güzel anıları. Metin Gerçeker,Metin Hocamız,hocalık yapmadan öğreten bir güzel kuyrukluyıldızdı...kimbilir ne zaman nerede tekrar buluşur ve nice konserden daha çok zevk veren o güzel provalardan birini yaparız.
Thursday, April 01, 2010
ŞAKA, ŞENLİK, CİLVE VE CÜMBÜŞ: ERGİN GÜNÇE
Konuşmama başlamadan önce daha iyi anladım ki, herkesin bir Ergin Günçe'si var. Bunda şaşılacak bir şey bulmayabilirsiniz. Doğrusu ben de bulmamalıyım.
O halde benim de bir Ergin Günçe'm olduğuna kimse şaşırmamalı.
Mesela benim Ergin Günçe'm, Belediye Başkanı'nın gecikmesi yüzünden bir toplantının geç başlamasından huzursuz olurdu. Bu huzursuzluğunu kimseye bulaştırmazdı belki ama bundan rahatsız olurdu....
Adına düzenlenmiş bir toplantıysa bu, belki böylebir toplantıya katlanabilirdi. Katlanmak olurdu ama. Evet, katlanmak...
Nasıl daha açık konuşabilirim?
Neyse!
Bir anti – şair’den söz etmek için buraya geldim.
Aslında sözlerimi daha sivriltebilirim. Bir şair düşmanı üzerine size bir şeyler söyleyeceğim.
Sözlerim, tamamen benim bir şairi algılayışımla ilgilidir.
Bir şair olarak buradaysam, başka türlü nasıl olabilir ki?
Ben şiir yazan birini gördüm. Onun şiirlerini okudum. Çok gençtim.
Hayat beni esirgedi ve Gencölmedim. Şanstır bu!
Ben yıllar sonra bugün, Gencölen bir öğretmenimin aziz hatırası önünde, bu şansı heder etmek istemiyorum.
Sevdiğim bir şair için, ağzıma geleni söylemek istiyorum.
Çünkü Ergin Günçe, benim ağzıma geleni söylemeyi öğrendiğim birkaç şairden biridir.
Dost Yayınları'ndan çıkan Gencölmek'i Toplum Kitabevinin raflarından bulup çıkardığımda, 1978 veya 1979 olmalı, ben şiir okumak ve devrim yapmaya çalışmaktan başka bir işi olmayan bir gençtim ve doğal olarak yazdığım şiirleri saklıyordum.
O sakladığım şiirleri bana sevdirmeyen, bütün 'boğulmuş çocuklar'ın bu kostak ağbisi, Ergin Günçe'dir.
Gencölmek'le karşılaştığımda, bu şiirlerle bu kadar ahbap olacağımı bilmiyordum, kuşkusuz.
Sonra dergilerden bulduğum şiirleriyle birlikte Ergin Günçe'nin, benim şiir terbiyemde önemli bir yeri olacağını da bilemiyordum.
Yurdundan edilmiş bir halkın acısından tarihin şakası gibi söz edebilmek, bir büyük tevekkülün sahibi olabilmektir. “Aydınlık sorularıyla cebir bilen” beylerden öğrendiğini, gözümüze sokmadan bize öğretebilmek, ancak böyle bir tevekkülle olabilirdi.
Ama o tevekkülü bir çocukluk anısı gibi yaşatmak, bir başka büyük erdemdir.
Bütün zamanların devrimci çocuklarının ağbisi olmak, bir hınzırlıktır.
Bu hınzırlık olmasa, biz herkesi bir yargıç gibi düşünmeyi, herkesi bir sanık olarak süslemeyi, herkesin zaten doğuştan savcı olduğunu öğrenemezdik, belki de.
Şaka, şenlik, cilve ve cümbüş, onun bir dizesi değil; tüm hayatımıın anahtar sözcüklerinden biri olmuştur.
Şiirinde çok önemli bir yer tutan 12 Mart'tan on yıl geçmeden bu ülkenin maruz kaldığı bir büyük haksızlık karşısında, yaralarımıza bile tebessüm etme cesaretini, sizi bilmiyorum ama bana Ergin Günçe verdi.
Bir şair, bir şaire daha ne versin?
Akif Kurtuluş'un Ergin Günçe Ödül Töreni'nde yaptığı konuşma metnidir. 10 Ekim 2009
O halde benim de bir Ergin Günçe'm olduğuna kimse şaşırmamalı.
Mesela benim Ergin Günçe'm, Belediye Başkanı'nın gecikmesi yüzünden bir toplantının geç başlamasından huzursuz olurdu. Bu huzursuzluğunu kimseye bulaştırmazdı belki ama bundan rahatsız olurdu....
Adına düzenlenmiş bir toplantıysa bu, belki böylebir toplantıya katlanabilirdi. Katlanmak olurdu ama. Evet, katlanmak...
Nasıl daha açık konuşabilirim?
Neyse!
Bir anti – şair’den söz etmek için buraya geldim.
Aslında sözlerimi daha sivriltebilirim. Bir şair düşmanı üzerine size bir şeyler söyleyeceğim.
Sözlerim, tamamen benim bir şairi algılayışımla ilgilidir.
Bir şair olarak buradaysam, başka türlü nasıl olabilir ki?
Ben şiir yazan birini gördüm. Onun şiirlerini okudum. Çok gençtim.
Hayat beni esirgedi ve Gencölmedim. Şanstır bu!
Ben yıllar sonra bugün, Gencölen bir öğretmenimin aziz hatırası önünde, bu şansı heder etmek istemiyorum.
Sevdiğim bir şair için, ağzıma geleni söylemek istiyorum.
Çünkü Ergin Günçe, benim ağzıma geleni söylemeyi öğrendiğim birkaç şairden biridir.
Dost Yayınları'ndan çıkan Gencölmek'i Toplum Kitabevinin raflarından bulup çıkardığımda, 1978 veya 1979 olmalı, ben şiir okumak ve devrim yapmaya çalışmaktan başka bir işi olmayan bir gençtim ve doğal olarak yazdığım şiirleri saklıyordum.
O sakladığım şiirleri bana sevdirmeyen, bütün 'boğulmuş çocuklar'ın bu kostak ağbisi, Ergin Günçe'dir.
Gencölmek'le karşılaştığımda, bu şiirlerle bu kadar ahbap olacağımı bilmiyordum, kuşkusuz.
Sonra dergilerden bulduğum şiirleriyle birlikte Ergin Günçe'nin, benim şiir terbiyemde önemli bir yeri olacağını da bilemiyordum.
Yurdundan edilmiş bir halkın acısından tarihin şakası gibi söz edebilmek, bir büyük tevekkülün sahibi olabilmektir. “Aydınlık sorularıyla cebir bilen” beylerden öğrendiğini, gözümüze sokmadan bize öğretebilmek, ancak böyle bir tevekkülle olabilirdi.
Ama o tevekkülü bir çocukluk anısı gibi yaşatmak, bir başka büyük erdemdir.
Bütün zamanların devrimci çocuklarının ağbisi olmak, bir hınzırlıktır.
Bu hınzırlık olmasa, biz herkesi bir yargıç gibi düşünmeyi, herkesi bir sanık olarak süslemeyi, herkesin zaten doğuştan savcı olduğunu öğrenemezdik, belki de.
Şaka, şenlik, cilve ve cümbüş, onun bir dizesi değil; tüm hayatımıın anahtar sözcüklerinden biri olmuştur.
Şiirinde çok önemli bir yer tutan 12 Mart'tan on yıl geçmeden bu ülkenin maruz kaldığı bir büyük haksızlık karşısında, yaralarımıza bile tebessüm etme cesaretini, sizi bilmiyorum ama bana Ergin Günçe verdi.
Bir şair, bir şaire daha ne versin?
Akif Kurtuluş'un Ergin Günçe Ödül Töreni'nde yaptığı konuşma metnidir. 10 Ekim 2009
Subscribe to:
Posts (Atom)