Friday, December 31, 2010

YENİ YIL MESAJI

2010 bitti...2010 yılında bloga pek az yazdım,hele ki son aylarda...2010'da Ünal gitti,Üal'ın zamansız gidişi bende de birçok şeyi bitirdi.Ünal dosttu,candı,arkadaştı,korurdu severdi,saklardı...Ünalla didişmenin,küsüşmenin,zıtlaşmanın bile ayrı bir tadı vardı.

Yıllar güzellikler getirsin isterim,ama her zaman olmuyor bu. Hayat öyle birşey ki,sanki tam ortasına bırakılmışız gibi geliyor bazen.

Müzikten kopmadım,ama müzikte hala istediğim gibi birşey yapamadım.Metin Hoca'yı da aldı üstelik 2010.Klavyecilerin en tontonuydu oysa...Bu seneden umutlanalım bari.

Şiirlerimi de bastıramadım.Ama en azından bir şiirim bir dergide yayınlandı.Güzel bir duyguymuş,hoşum agitti.

Babamla ilgili belgesele başlayamadım...Daha başlamadan 3 önemli kayıp verildi.

Üzüm yavrular verdi bize,bu güzel olaylardan biriydi.

2011,sen bari üzme lan...siz de daalın geç olmadan...istanbuldaysanız vapura filan binin,izmir'deyseniz gidip denizi seyredin...ankaradakiler ...size lafım yok (başta kendim)

iyi seneler,Noel Baba yaşıyor...

Saturday, September 18, 2010

şiir saati

yanımda
uzanmış
uykulu
yatan
yedi
ömürlü
bir
can

bilirim
hepsi
başka
bir
göğe
adanmış

bir
narı
ikiye
bölen
çıplak
elleri

elimi
yakan
bir
yürek
ne
zaman
geçse
düşümden

yedi
can
yedi
uzak
deniz
isimsiz

ben
sevdim
hepsini
ondan
habersiz

21.10.2008

Saturday, September 04, 2010

TEMİZYÜREKLİ ÜNALIM





bir kuru sessizlik görünür karşı sahilde
yıkılmış kalelerin adı saklı içimde

geceye dökülen sular,
sarı beyaz bir fener

zaman bitiyor hafız
sen de sula güllerimi
zaman bitiyor hafız
kesme artık sözlerimi.

----
Bu şiiri sana yazmıştım,hemen de göndermiştim...

Saturday, July 10, 2010

ALMANYA BİTMİŞ GARDAŞIM


Simdi,ilk zamanlar "ahtapot pol " diye bir yorumcu var ve tipki bizim Rıdvanın "gol olur" dedigi gibi "falanca kazanir" deyip bildiğini sanıyordum. almanlarin ( evet evet almanlarin) maç sonucunu ahtapota sorduklarını, üstelik bu işi 2 senedir yaptıklarını öğrenince dumur oldum. hala arka plandaki Türk'ü bekliyorum, "20 yıldır almanya'da yasamakta olan sivaslı ahtapot bakıcısı ..." haberi bir türlü gelmiyor.

eğer almanlar bu ise türk etkisi filan olmadan kendi başlarına kalkıştı ise...ALMANYA BİTMİŞ GARDAŞIM...Bİ DAHA DA GITMEM BERLINE

Sunday, June 06, 2010

Doğa Bilimleri

Doğada her tür kendisine benzeyene yaklaşıyor.Bu işi "tencere - kapak" gibi sabah kadınlara göbek attıran progamların avam sözleriyle açıklamaya çalışmamak lazım. Olay belli ki dah aciddi. "Her tür" ün bu birbirini bulmak hali başka türler için de bir selamettir belki de..."belki de" derken fazla iyiniyetliydim,kesinlikle öyle !

Thursday, April 15, 2010

Sosyoloji Ders Notları




"işsizlik çok fazla" dedim
"haklısın" dedi
"büyük bir toplumsal patlama olmalıydı şimdiye kadar" dedim
"bizimkisi" dedi,"içten patlamalı toplum"

sonra sustu...

Kediler




Bayındır sokaktan yukarı doğru yürüyorum, yağmur henüz başlamamış. Bu sokakta ne de çok kedi var böyle. Evlerin bahçelerine onlar için küçük kaplar içinde su ve yiyecek bırakılmış. Demek ki kedi sevme işinde yalnız değilim.

Kediler onca muzipliklerine rağmen insanlardan korkuyor,üstelik haklılar da.

Thursday, April 08, 2010

Metin Hoca'nın Yolculuğu




Gökçe aradı,taa Libya'dan...Metin Hoca'yı kaybetmişiz...sabaha karşı...sırf bunu duymamak için kafamı kuma gömdüm neredeyse bir yıldır,yine de gelip buldu işte beni.

Metin Hoca, Metin Gerçeker...çok geç tanıdım galiba ,bir serüvenin son dakikaları gibiydi.Sıfırcı hocalara benzetirdim önceleri, çalarken arada kızar,gözlük altından sert bakar,bizim gibi "kulağı olmayan" adamlara tahammülü bile kaç yılda edinmişti kimbilir...ama işte her buluşmada ve her akşam evlere dağılırken sürekli gözlerimizden öper gibiydi.selam söyleyişi,sevgi sözcüklerine olan inancı,bir kısmı film olabilecek kadar güzel anıları. Metin Gerçeker,Metin Hocamız,hocalık yapmadan öğreten bir güzel kuyrukluyıldızdı...kimbilir ne zaman nerede tekrar buluşur ve nice konserden daha çok zevk veren o güzel provalardan birini yaparız.

Thursday, April 01, 2010

ŞAKA, ŞENLİK, CİLVE VE CÜMBÜŞ: ERGİN GÜNÇE

Konuşmama başlamadan önce daha iyi anladım ki, herkesin bir Ergin Günçe'si var. Bunda şaşılacak bir şey bulmayabilirsiniz. Doğrusu ben de bulmamalıyım.
O halde benim de bir Ergin Günçe'm olduğuna kimse şaşırmamalı.
Mesela benim Ergin Günçe'm, Belediye Başkanı'nın gecikmesi yüzünden bir toplantının geç başlamasından huzursuz olurdu. Bu huzursuzluğunu kimseye bulaştırmazdı belki ama bundan rahatsız olurdu....
Adına düzenlenmiş bir toplantıysa bu, belki böylebir toplantıya katlanabilirdi. Katlanmak olurdu ama. Evet, katlanmak...
Nasıl daha açık konuşabilirim?
Neyse!

Bir anti – şair’den söz etmek için buraya geldim.
Aslında sözlerimi daha sivriltebilirim. Bir şair düşmanı üzerine size bir şeyler söyleyeceğim.
Sözlerim, tamamen benim bir şairi algılayışımla ilgilidir.
Bir şair olarak buradaysam, başka türlü nasıl olabilir ki?
Ben şiir yazan birini gördüm. Onun şiirlerini okudum. Çok gençtim.
Hayat beni esirgedi ve Gencölmedim. Şanstır bu!
Ben yıllar sonra bugün, Gencölen bir öğretmenimin aziz hatırası önünde, bu şansı heder etmek istemiyorum.
Sevdiğim bir şair için, ağzıma geleni söylemek istiyorum.
Çünkü Ergin Günçe, benim ağzıma geleni söylemeyi öğrendiğim birkaç şairden biridir.
Dost Yayınları'ndan çıkan Gencölmek'i Toplum Kitabevinin raflarından bulup çıkardığımda, 1978 veya 1979 olmalı, ben şiir okumak ve devrim yapmaya çalışmaktan başka bir işi olmayan bir gençtim ve doğal olarak yazdığım şiirleri saklıyordum.
O sakladığım şiirleri bana sevdirmeyen, bütün 'boğulmuş çocuklar'ın bu kostak ağbisi, Ergin Günçe'dir.
Gencölmek'le karşılaştığımda, bu şiirlerle bu kadar ahbap olacağımı bilmiyordum, kuşkusuz.
Sonra dergilerden bulduğum şiirleriyle birlikte Ergin Günçe'nin, benim şiir terbiyemde önemli bir yeri olacağını da bilemiyordum.
Yurdundan edilmiş bir halkın acısından tarihin şakası gibi söz edebilmek, bir büyük tevekkülün sahibi olabilmektir. “Aydınlık sorularıyla cebir bilen” beylerden öğrendiğini, gözümüze sokmadan bize öğretebilmek, ancak böyle bir tevekkülle olabilirdi.
Ama o tevekkülü bir çocukluk anısı gibi yaşatmak, bir başka büyük erdemdir.
Bütün zamanların devrimci çocuklarının ağbisi olmak, bir hınzırlıktır.
Bu hınzırlık olmasa, biz herkesi bir yargıç gibi düşünmeyi, herkesi bir sanık olarak süslemeyi, herkesin zaten doğuştan savcı olduğunu öğrenemezdik, belki de.
Şaka, şenlik, cilve ve cümbüş, onun bir dizesi değil; tüm hayatımıın anahtar sözcüklerinden biri olmuştur.
Şiirinde çok önemli bir yer tutan 12 Mart'tan on yıl geçmeden bu ülkenin maruz kaldığı bir büyük haksızlık karşısında, yaralarımıza bile tebessüm etme cesaretini, sizi bilmiyorum ama bana Ergin Günçe verdi.
Bir şair, bir şaire daha ne versin?

Akif Kurtuluş'un Ergin Günçe Ödül Töreni'nde yaptığı konuşma metnidir. 10 Ekim 2009

Monday, March 15, 2010

* blog sallaması ve genel savsaklama yüzünden avrupa insan halkları mahkemesine verilmişim,öyle dedi birisi.
* haftanın en az 2-3 gününü sıkıntılı geçiriyorum.sıkılacak birşey bulamazsam televizyonda haberlere bakıyorum,20 dakika genellikle yetiyor.
* başka bir ülkeye hatta başka bir gezegene gitmek gib olmayacak hayaller kuruyorum. bunlardan çok uzun bahsedersem bazı arkadaşlarımın içlerinden "eşek cennetine git" diye temennide bulunacakları gibi endişeler taşıyorum.
* özel olarak birşeye değil,hayatın kendisine tembelim.
* zaman yolculuğu başlasın,1960 lara gidip "bi arkadaşa bakıp" çıkıcam.
* eskiden diyalektik yasaları uyarınca uzaklar yakın olduğunda yakınlar uzak olurdu.şimdilerde yakınlar uzak,uzaklar daha da uzak oluyor. hayatın salıncağında bir bozulma var.
* en sevmediğim şey ümitsizlik,o nedenle de "ümitsiz değilmişim" gibi yapıyorum.
* acaba isviçre'de yaşasam hergün peynir ve çukulata mı yerim?

Thursday, January 21, 2010

buraya onun bunun ucuzluklarını,salaklıklarını yazmamak lazım.kendime de kızdım.yazsana işte bir rock'n roll, bir şarkı, müzikten filan bahset...iki salak kafa ortada birleşmiş,iki büyükbaş kafa tokuşturmuş sana ne...

Saturday, January 16, 2010

Ergin Günçe Anma Törenleri





Bir Pazar gecesi öldün ve bir çarşamba
öğleden sonra gömdük şiirlerini

radyoda sevdiğin şarkılar,karşı tepelerde kar
şehir bırakmadı rengini,
uzun bir gride yaşıyor o günden beri

telefon edenler oldu ve sonra azaldı tüm gelip gitmeler
yılları günleri saatleri saydım önce,
vazgeçtim bir bahar günü bunlardan

şimdi o kadar zaman sonra bir başkasının
öyküsü gibi anlatılanlar
dışarıdaki kalabalığa söyleyin, bir dakika sussunlar

uykulu gözlerimle pencereden bakarak
bir kayık arıyoruz,kaç sene oldu bilmem
kış günü uzakta parlarken güneş
ıssız kalmış bir okul bahçesinde
tören yok, sessizlik var

Thursday, January 07, 2010

Anıl Yiğit yazdı

Anıl Yiğit yazdı, ben buraya yapıştırdım.Anıl Kaş'da yaşıyor, gidin tanışın.

d.

“Öküzün dunyasi kendi gozunun gordugu kadardir"
Hollanda atasözü


”fanatizm ve histeri bir yana bırakılırsa
“Büyüme” basitce daha fazla para harcamak anlamına geliyor.Paranın nereye ve
nicin harcandıgının önemi yok”
Jonathan Rowe

"Kati olan ne varsa buharla$iyor"
Karl Marx-Kapital

Bu kucuk yaziyi Nietzsche'nin "Zerdust boyle
soyledi" kitabinda bir pazar yeri gezintisindeki anlattiklari ve
Zygmund Bauman'in son kitabi "aki$kan Modernlik(Liquid Modernity)
kitabina ithaf ediyorum.

Efendim
Bu yazi, uzerine yazmaktan pek
hoslandigim Ankara ilimizdeki bir gunluk gezintim ile alakalidir.

Yataktan kalkar kalkmaz su ve elektrik
faturalarını yatirmak uzere ,uyku ve sersemlikle birlikte onume hangi pantolon
geldiyse uzerime gecirip,yattigim tisortun uzerine kac yillik oldugunu
hatirlamadigim siyah paltomuda giyerek perisan bir kıyafetle dısarı cıkıp uykusunu alamamıs , modern
statukocuların kalesi olan A.ayrancının Guvenlik caddesi(caddenin ismine
bakarmısıniz alaaskına) uzerinde faturaları yatirabilecegim bir banka aramaya
koyuldum.

Sabah sabah, hic musterisi olmayan kucuk bir
bankaya girdim.Gorevli iki kizdan birine faturaları uzattıgım anda faturaları
goren kız,cogunluk ideolojisinin kendine verdigi yetkiylemi yoksa
meritokrasinin banka hiyerarsisi icinde bu insan sarrafı calısan,cogunlugun
algilayisina paralel, paranın kimde oldugunu hemencecik anlayıveren deneyimiyle
yari ilgisiz, sabahin bu saatinde işsiz olmasi kuvvetli ihtimal adamdan tamamen umutsuz ve suratina bile bakmadan(kiyafetim ona
yeterince saha arastirmasi veriyodu heralde) “yapmak istediginiz baska islem
varmıydı” diye sordu.
İste dedim gercek 1 modern hikaye, alisveriste “iliskilerin”
yerini “i$lemlerin” aldigina ne guzel bir ornek.Bunda sasilacak bisey yok zira
Ankara ulucanlarda oturan dikisci kadinla ,Gaziosmanpasa da oturan italyan
stili giyime,dikiscilige merakli bi kadin arasinda da herhangi sosyal bi iliski
yok
zaten.Bankada calisan kizin bana hissettirdigi is$e yaramazlik formu
,daha dogrusu portfoyu olmayan mu$teri muamelesi(aslinda onun icin ayni
sey galiba)faturalarin uzerinde yazili
ucretleri kuru$u kuru$una odememle sonuclandı.Acaba Brecht'in meshur lafini
okumusmudur “Bankalari kuranlarin bankalari soyanlardan daha buyuk hirsizlar
olduklarını”.Ancak gunun geri kalan kisminda alisveris yapmak uzere sehri
dolasirken bir hizmetin reel(gercek anlamda yazıldıgı gibi) olarak ucretini odedigim tek seyin
elektrik ve su faturalari oldugunu sonradan anlayacaktim. Kahvalti icin eve dondum.

Ankara’nın bilmem kactane oldugunu bilemedigim
hiper alisveris merkezlerinden birine girerken, kulagımdaki mp3
caların,islevinin bu alısveris merkezlerıne benzetilmeye calisildigini simdi
anliyorum.Mesela sizin mp3 player bilmem kac GB ve siz suruyle parcanizi İpod icinde tutabiliyosunuz.Size goreceli
bir
ozgurluk sagliyor en azindan biz oyle oldugunu dusunuyoruz.Aslinda
yazin bara gelen bazi mu$terilrin feti$izm icerisinde "kac tane $arki
var"sorusunu daha iyi anliyorum.Tum bu insanlar guce
tapmaktadirlar.Yoksa on 20 bin tane parcanin icinden nasil ciktigim
umurlarinda bile degildir. Muhtemelen bu ipodlar icindeki icindeki bazi
parcalar daha cok dinlenip digerleri nadasa birakiliyor. Zaten
cezbedici olan bu alete hukmedilememsi,hukmedilen seyler kaale
alinmamaktadir.Yada araba markalarinin reklamlari gibi "ust sinir yok"
Coguglobal markalari olusturan bu alisveris merkezide modern anlamda bir ozgurluk
sunarken
bize sundugu ozgurluk bize biraz fazla gelip kulvarı tamamlamadan son
kattaki yiyecek dukkanlarina ugramak isteyecegimiz du$unulmu$ .
Kapida yapilan kontrolun manasi gorundugu uzere;hem potansiyel
bir suclusun ayni zamanda potansiyel suctan seni arindirmayida sözgelimi teroristi binaya sokmamayı da vaat ediyor.Oysa
ulus , ya da samanpazarı tarafına gidersen fakir insanlarin arasinda potansiyel sucun ortasina atilmiş
ellerin cebinde parana sarilmis bir tedirginlikle geziyosun.Alis veris
merkezinde kontrolden gectikten sonra insanlara birazcik dikkatle bakarsiniz
ilk yaptiklari kendilerini salivermek oluyor.Turk insanınin kendini salması ne demektir?Hemen yanitlayalim Zihinsel faaliyetin
bitmesi demektir.Oysa ulus ,samanpazari civarında insanlarin fakirligine,cahilligine birbirine
saygisizligina bakarken bir cok sosyolojik verilerle dusunmeye,1930 lardan bu
yana bu insanlara hic bir altyapi hazirlayamayan devletin bu ulkede ne ise yaradigini bile sorguluyorsunuz.

Starbucks mi yoksa D&R mu$terisimi oldugu
potansiyelini sakli tutan buyuk alisveris merkezi insani aslinda cok ta arzulu
,yada
planlı degil ,Sadece acaba hangi indirimli urunu alayim du$uncesidir bu
Bence siyasetcileride boyle seciyolar(hidden persuaders).”senin
pazarlama yetenegine kendimi biraktim” hadi beni
manipule et der gibidir. Reklamda oldugu gibi “Anı Ya$a”.Aynı İpod
calarindaki parcalarindan hangisini dinleyecegine anlik karar verilebiliniyomu$ gibi...
Ancak kendisini daha cok etkileyen parcaninda potansiyel olarak bir adim onde
oldugu bir ozgurluk , göya bir cok markadan hangisini sececegine karari henuz
vermedigi bir “ozgurluktur”(kelime tirnak icindedir). Zihinsel surecin dumura
ugramasi ve “ozgurluk” hissi .Turk insaninin zihnini calistirmamasina "ozgurluk" denmektedir
Tabii
bu ticaret merkezindeki kimi i$letmeler kendi caplarinda bazi
dekorlarla mu4terinin aklini celmeye cali$tigini,sozgelimi.Bir masanin
yanina bir mumluk ,diger tarafina pahali bir parfum,geri kalaninada
gosterisli bir tencere koyarak akli sira birbirinden farkli nesneler
grubunu musterinin albenisine sunmaya kalkmi$lar.,
Gelelim fiyatlara,”2 alana 1 bedava”,”etiketin
yarisi”,”%40i bedava”,”indirim” anlasilan hic bir seyi tam fiyatindan odememize
imkan tanimayan ,bilakis bolca biz
tuketicileri gozeten ne yüce bir lutuftur bu.Bende gidip meshur filozofun soyledigi gibi; o i$letmeye bana lutfedilen
$eyin sadece %40 lik bedava bolumunu almak istedigimi soylesem sozgelimi.Nasil bir
“yaratikla” karsilastiklarini anlasalar. “yaratik” boyle birsey
olmalı.Dikkatinizi cekerim matematiksel olarak buna hakkim var bana .Turk silahli
Kuvvetlerinin
uyeleri Mlili guvenlik Kurulu toplantilarinda , Bulent Arinca nasil
“Yaratik” muamelesi yapiyolarsa,Bulent Arinc ta gectigimiz gunlerde
Eski DTP yeni BDP uyesi Emine
Ayna icin cogunluk ideolojisiyle bu kadina “yaratik “ demisti.

Ankara'daki alisveris merkezlerinin en
kalabalik bolumu ise Fast food vesaire yiyecek bolumu; .Soyle bir manzara yi herkes gozlemlemi$tir: Evin
hanimi yemek yerken ,cocuklar(ellerinde
oyuncak
tabancalar) saga sola saldirmakla mesgul,evin reisi olan erkek ise
yemegini karisindan hizli yedigi icin haftalik turkcell bedava konu$ma
hakkinin sinegin
suyunu cikarmakla mesgul. Ba$at medyanin yarattigi gundem konuları
disinda kimse kimseyle dogru durust
konusamadigi icin,iletisim cep telefonlari vasitasiyla saglanmaktadir; bu bir
bakıma sacmalamanin limitsiz olmasi hakkidir.Sosyolog Zygmund Bauman’in
belirtttigi gibi “Bir ilişkinin yenilgisi iletisimin yenilgisidir”. cunku
uretilen laftir konusma degil.Ulkemizde populer olan Ek$i sozlukte yazilanlara bakarmisiniz,konulara
uygun dusunce den cok edilecek suslu laflara konu secilmektedir. Hic susmayan
cep
telefonu ,facebookta her an baglantida olunmasi ,en analitik konuda
dahi en sloganci lafi edebilmek en buyuk erdem olmu$.Cep telefonuyla
uzun uzun konusurken buna mukabil uzun bi yaziyi okumaya katlanamayan
bir cep telefonu feti$izmiyle karsi karsiyayizTürkiye cep telefonunu
cok sevdi. Bundan uc yil once bir kizla
ciddi bir konuda konusacagim zaman ben konustukca,
diger elinin cep telefonuyla oynamasi aklimdan cikmami$(belki bi baskasiyla
mesajlasiyodu)..Tamda
Zygmund Bauman’in belirttigi gibi Kizin cep telefonuyla kurdugu $ey
iletisimmi degilmi bilemem ama benimle kurulan ileti$imin "ili$ki
"olarak tanimlanmasi cok zor.Aynen ali$ veri$ merkezindeki Mudo
conceptin kasasindaki kizin tanimladigi gibi
“potansiyel musterilerimizin cep
telefonunu
alip temas kuruyoruz” İstenen $ey habire temas halinde olunmasi.Modern
zerdu$t binadan cikti ve eskisehir yoluna dogru koyuldu.
Eskisehir yolunda bir kitap icin Bilkent
universitesine gitmeyi du$undum.Ogrenciligim doneminde bahceli ile Odtu arasinda cok az sayida bina vardı
.Bugun ise bakanliklar,yuksek katlı apartmanlar,alisveris merkezleriyle
dolu bir eskisehir yolu mevcut.Hepsindeki ortak ozellik yogun bir koruma ve
guvenlik
dahasi ozellikle orta ve ust orta siniflarin oturdugu bu yerlerdeki
yuksek duvarlar ve teller, zaten aynisinin Bilkent universitesinde de
oldugunu
ogrenmem cok zaman almadi.Bu yerlerde ya$amanin on kosullarindan birincisi
Amerika da oldugu gibi bir araba sahibi olmaktan geciyor.Sehrin guneyinde
kosullanmis bu olu$um,kendisini Ankaranin göreceli daha muhafazakar kuzey yakasindan tamamen kopartmis
durumda.Hatta yuksek duvar ve tellerle kendi “miksofobisini” de yaratmis anla$ilan.
Bir yerde okudugum gibi “kuresel sorunlara yerel cozumler uretemezsiniz”
Bu
cumle tabiiki curutulmeyecek bi cümle degil ama manidar da ayni
zamanda.Demek istedigim sorunun Mc Donaldsin yanina Ankara Donercisi
acarak cozulemeyecegidir Potansiyel hirsizi,iti ,ugursuzu,kendinden
olmayani puskurtmek icin orulmus duvarlar bunlar.
Durkhemin
dedigi gibi “kimlik ne yaptiginiz degil nereye ait oldugunuzla ilgili bir
seydir.Daha gun bitmedi Modern Zerdü$t olarak gece saatlerinde bir bara gitmeye karar verdim.

Erkekler marka gomlekli
kollarinda buyuk boy saatler,yaninda bir kizin olmaması hemen hemen olanaksiz(yani
oraya yalniz gitmeyebilir). 15-20 kisilik bir cift grubu dusunelim .Barda
mutamadiyen ciftler temas halindedirler,Ayni ucaktaki anons gibi” dont loose
contack please keep cooparation”.5 dakika bir erkek arkadasiyla ondan sonraki 5 dakika
diger bir kiz arkadasiyla,devamli hic bir konusmanin yeterli derinlige
ulasamadigi(oyle derin bi soyle$iyi barda bekledigimiz yok tabiî ki) bir
yana,aslinda bir konusmanin olup olmadigi belirsizken,arada muzigin ritmininde jest ve mimiklere
eslik ettigi bir ileti$im ritmi,bu kapali kutunun icindeki gercek ana unsur
ise, yari kapali cinsellik,artik “one night stand” den cok “once or twice in a week”
ba$ka
deyi$le rotasyon usulu bir yari kapali cinselliktir bu(ucu hem acik ama
sadecebelli bir zumreye acık); aslinda ayni alis veris merkezinde
gordugumuz gibi "ust sinir " yoktur.Ozgurluk budur.Ama tekrrarlayayim
yari kapali bir ozgurluktur.Belli temel kosullar yerine gelmi$se "ust
sinir yoktur"
ne yapildigi cok ta onemli degildir,bunun tuketilmis olmasidir
onemli olan yapilmi$ gecip gitmi$ olmasidir.Bir ba$ka deyisle elbette bi baksa gun gelir gene bir gece daha bir
telefonla potansiyel bir partner olarak karsilikli hizmet
verilebilinir(baglantida
kal).Onemli olan karsilikli rizayla bunun mesele yapilmamasidir Sehrin
kuzeyinde sapiklik olarak tanimlanan $ey burada mesele bile degildir
Bir paragrafi bulmayan soyle$inin sonunda diger
tarafa gecip bir diger samimiyet ve dostluk gosterisi,ickiden alinan yudum;muzigin
ritmi
ve touch and go….Bardaki bir erkegin,kar$isindaki kiz hakkinda merak
ettigi seyler,irak savasini destekleyen Amerikalinin ,İrak hakkinda
bilmek istediginden fazla degldir heralde(cogunun haritada yerini bile
bilmedigi ortaya cikti).Soylemek istedigim insanlarin tembel,salak
olduklari degil sadece ortami saglanan iklime uyduklaridir.Teknoloji
denen $ey, ili$kiyi olanaksizlastirmaktadir.
Tum bunlar tukendigi
anda ise zaten cep telefonunda hazir kita bekleyen “dostlara” yonelinebilinir.Ama
buradaki ana unsur mumkun oldugu kadar cok insani baglantida tutmak,yer yer
birey olma arzusuna karisan ,benzer olma arzusunu ifade eden “biz” duygusunun
tadini cikartmak. .Bo$a denilmiyor turkiyeyi cemaatler yonetir diye.Bu topluluk
icinde zaten bir cesit Konsensus oldugunu bunun tartismasinin bile yapilmasina
gerek
olmadigidir anlamamiz gereken.MOdern sosyolojinin tanimladigi
"miksofobik" cemaatin disinda yer yer miksofiliye acik bir cemaattir
bu.

Ankara 'nin apartmanlarinda, yada barlarinda ya da alisveris
merkezlerinde duzensizlik hissetmek cok zordur aslinda.Duzensizligin
faydalarini yasayabilen bir sehir degildir Ankara.
Eve donerken taksi soforu "abi sizde ressam tipi var" diyerek,galiba en yeteneksiz oldugum konuda, bana resim yapman degil oyle gozukmemin yeterli oldugunu mujdeliyordu.

Bol "İ$lemli","ileti$imli" gunun sonunda eve dondu Zerdust.


shansal.