Tuesday, May 06, 2008

DENİZ YUSUF HÜSEYİN

Deniz Gezmiş...adını duydum hep, ama hiç görmedim. O yılların yakışıklı kahramanı idi. Çocukar oyunlarında Deniz Gezmiş olurlardı, başrol onundu. Hüseyin, babamın öğrencisi. Birkaç kez görmüş olmalıyım, sakin sessiz, sözünü dinleten bir ağabey görüntüsü ile kalmış aklımda. Ama Yusuf, Yusuf öyle mi...Her an kapı çalınıp da içeriye mahçup yüzü uzanıverecek gibi. Ulucanlarda babamla görüşe birlikte gelen Yusuf,yanında sessiz güleç oturan tüm açık görüş boyunca, uslu durduğum zamanlar ödül olarak götürüldüğüm ODTÜ'de idari'nin bahçesinde dolanırken rastladığım Yusuf, bir haftasonu kapıyı çalıp babama kitap getiren Yusuf, hep güleryüzlü, hep çekingen, bir yandan da arkadaşlık kurmaya hazır. Sonrası, gazetler, takipler, mahkemeler, uzun beklemeler...idam kararı, umutlar umutsuzluklar, bir cumartesi sabahı eve gelen gazeteler. Çocuklarını yiyen bir vahşi ülkenin idrakine varma durumu, daha dokuz yaşında.

No comments: