Friday, May 30, 2008

SİNAN

Sinan bize şöyle söyler, söylemiştir belki de
“Annem beni bir yaz ölümüne
“Çiçekler gibi hazırlamıştır
“O bizi okullara havuzlara gönderdi
“Emeğin koca kafalı bilgilerine
“Güvercinliğine suların ve taze
“Ben ta dağlara kadar yükseldim
“Orda beni vurdular ve ben hiç ağlamadım”

Thursday, May 29, 2008

uykum var
kahve içmek istiyorum
birdenbire anladım ki
uzun süredir aşksızım

yeni sabahlara
yabancı yüzüm.

elimde sigara
yağmur altında
istasyonda beni bırakıp
giderken hüzün.

Tuesday, May 27, 2008

Loş bulutların arasında güneş utangaç bir çocuk gibi görünüyor. Öylesine masum, öylesine doğal ve yalnız...Böyle havalarda içimi kaybetme korkusu kaplıyor hep...Sevgisine inandığım, omzuna yaslanmanın huzur verdigi kim varsa onu kaybetmek...
25.10.03 ( bir candostun isimsiz günlüğünden)


Friday, May 23, 2008

o günden kimse bana bugünü söylemedi. güzel bir bahar günü olmalı. yokluk ve bolluk birarada. korkular, endişeler, tedirginlikler, ve fırından yeni alınmış ekmek tazeliğinde fikirler, umutlar, bilmemenin şaşkınlığı ile keşfetmenin mutluluğu bir garip harmana dönüşüyor. bira var, sigara var, futbol var, müzik var, kadınlar yok henüz, sadece uzaktan beğenmek serbest. gülüyoruz,içimizden geldiğince gülüyoruz.oysa bir büyük eylül fırtınasının tam eşiğindeyiz.

Wednesday, May 21, 2008

kalbim bu sessiz sonbaharda
bugün atlaslara inanma sakın
düz bir tepsidir dünya
yolun sonuna ulaştın artık
güzel bir durum kıyısındasın
bir kırmızı fenersin bir hayli dokunaklı
uzayan kar tipisi altında
kalbim, dağların kaybolmuş senin
kurtlar falan inmiştir bembeyaz ovalara
bir ağlayışı sustuğun belli
şarkılarını söylerken
kalbim göller bölgesindesin
ne olur gölgeli yollardan yürü
avcısın, çünkü bir orman içindesin
sulardan içiyorsun, meyvelerden yiyorsun
tırmanmak istiyorsun bir tepe daha
güleçsin nedense bir çocuk gibi
köpeğine gençliğini anlatıyorsun
güneş bir portakal çığlığıyla battı
tutukluk yapıyor kırma tüfeğin
derme çatma kulübenden uzaksın
kalbim bir telgraf çek kendi kendine
seni bekliyor son yolculuğun
ilk karakola teslim ol ya da
köpeği bir dostuna emanet bırak
ormanda bir köşeye göm fişeklerini
anıları bir müzeye gönder istersen
bunca yıl yaşadın yakalanmadın
güzel suçlar işledin bir tarih oldun artık
eğer bana sorulacak olursa
her hüznü her sevgiyi ayakta alkışladın
gül kökünden bir pipo
bir yasemin ağızlık
yadigar kalsın bezirganbaşı
tüm avcılara yadigar kalsın"
ergin günçe

Saturday, May 17, 2008

gittiğin yerden unutma
mektup yaz muhakkak
serin olur akşamlar
eski bir hırka al üzerine
üşüme

Wednesday, May 14, 2008

SONSUZA DEVRİM YAZMAK

Konser vardi 7 MAyis'ta, KursunKalem konseri.Ciktik caldik indik, iyiydi,hostu. Konserden sonra adetim uzre oteki gruplari izledim. Standlari felan dolastim, simit yedim, cay ictim. Sonra... devrim vakti yaklasti. Uzun, upuzun, adeta 12 Eylul oncesine ait bir kortej gecti onumuzden. En onde Mustafa Yalciner'in pankart tasidigini gordum saskinlikla. Cok uzun bir kortejdi, hem sasirdim, hem sevindim (bana nooluyorsa? ). Eski merkez gruplar sanirim aynen devam,adlari degismis sadece. Ama GL hareketi, Trockistler, bir buyuk bir kucuk anarsist grup, kurtce slogan atan ama YDG olmayan (cizgisini de anlayamadigim-TKP/ML olabilir) baska bir grup, bekledigimden cok kalabalik bir TKP korteji, adini sanini ve fikriyatini tasidiklari pankartkardan ve attiklari sloganlardan dahi hic anlayamadigim bazi baska gruplar... sirayla gelip gectiler. Stadyuma dogru yuruduler, devrim yazisini yazmak icin.Bir yandan da son sahne alan rock grubunun sesi geliyordu.Rock dinleyenlerin devrime, devrim isteyenlerin rock a ilgisini zayif buldum, bunu da anlamadim.

yarinlik bu kadar

Friday, May 09, 2008


SOKAKLARDA SESSİZLİK

BİR BÜYÜK

İSYAN

şafaktan önce suskun

mavi yağmur kuşları

bir alaca kızıllık

ufuklar ötesinde


Tuesday, May 06, 2008

DENİZ YUSUF HÜSEYİN

Deniz Gezmiş...adını duydum hep, ama hiç görmedim. O yılların yakışıklı kahramanı idi. Çocukar oyunlarında Deniz Gezmiş olurlardı, başrol onundu. Hüseyin, babamın öğrencisi. Birkaç kez görmüş olmalıyım, sakin sessiz, sözünü dinleten bir ağabey görüntüsü ile kalmış aklımda. Ama Yusuf, Yusuf öyle mi...Her an kapı çalınıp da içeriye mahçup yüzü uzanıverecek gibi. Ulucanlarda babamla görüşe birlikte gelen Yusuf,yanında sessiz güleç oturan tüm açık görüş boyunca, uslu durduğum zamanlar ödül olarak götürüldüğüm ODTÜ'de idari'nin bahçesinde dolanırken rastladığım Yusuf, bir haftasonu kapıyı çalıp babama kitap getiren Yusuf, hep güleryüzlü, hep çekingen, bir yandan da arkadaşlık kurmaya hazır. Sonrası, gazetler, takipler, mahkemeler, uzun beklemeler...idam kararı, umutlar umutsuzluklar, bir cumartesi sabahı eve gelen gazeteler. Çocuklarını yiyen bir vahşi ülkenin idrakine varma durumu, daha dokuz yaşında.