Friday, June 27, 2008

şimdi yine geçsen o kapılardan
yirmibir yaşın güzelliğine kanarak
uyanıp uzun uykularından
bir sessiz yerinde izmir'in, unutulan
her gün yanından geçen yabancı yüzlerde

bilmezler, ben bilirim ama, hiç kimse söylemeden

ufuklara dalar gözlerin
yorgun adımlarda çamurlu toprak
isimsiz dağlarda olursun yine
bir çiçek sol elinde
bir filinta belki de

Wednesday, June 25, 2008

sona kalan çocuklara

bir kere mutlaka yaz geceleri, ama yavas yavas sogumaya baslayan yaz
geceleri olur bu.Saatler giderek ilerler, gec olur, anneler babalar
merak eder.Sonunda, artik cocuklarin da oyunun ilk heyecanini yitirdigi
bir anda iclerinden birisinin annesi bagirir, "eve gel yavrum" diye.O
gider.Digerleri oyunu surdurmeye calisirlar, ama birazdan diger anneler
de cocuklarini bir bir cagirmaya baslarlar.Sayi azalir, azalir ve en
sonunda iki kisi kalirlar, oyun biter.Daha dogrusu bitmez de yarim
kalir.Bir sonraki gece icin, bir sonraki yaz icin ya da bir sonraki omur
icin konusmadan anlasir son kalanlar, ve oyunu birakirlar.

O son cocuklar biziz iste.
Biliyorsun degil mi bunu.istersen sessiz usulca eve gidelim artık, belki bizi de merak ederler, gec oldu bak...
Ustelik
karanliktan da korkuyorum ben.

Monday, June 23, 2008

günlükten

21 Nisan 2003

haftasonu nihayet tek başıma da olsa çaldım, bir süredir bir atalet vardı üstümde.
Evren'i de arayamadım, şu aralar en çok sokakta yürümeyi özlüyorum ve boşluk bulunca hava nasıl olursa olsun yürüyorum. Kitap okumak filan da hakgetire..bir "motivatör" bulma telaşı içindeyim, sanki ölüp gidecekmişim de sırattaki imtihanda o okumadığım kitaplardan sorulacakmış gibi:)) uda sardırdım bir de...akordu falan tutmasa da free makamda çalıyorum, "yetti gayrı "sesleri evde hakim olana dek. ama yapacağım müzik udlu bir müzik değil. gitarlı bir müzik. udla iyi film müziği yapılırmış ama, onu farkettim. biraz kayıt yapmalıyım. evde ferah bir mekanım yok ya da içim ferah değil. ev albümleri...home recordings yani...bu bir adam var, babybird müydü ne, onun gibi işte.yarın yine konya. akşam ev.23 nisanda Cem ispanyol dansı yapacak, kadrajı kaçırmadan çekmem lazım. ne de olsa eski kısa filimciyiz, değil mi?

Monday, June 16, 2008

BABALAR GÜNÜ


babamın beni sevdiğinden hiç şüphe etmedim. benim onu sevmediğim, ona çok kızdığım, hatta çeksin gitsin istediğim zamanlar oldu. o da çekip gitti zaten, kendi tercihi böyle olmasa da.
bu şiiri de bitmek bilmeyen ayrılıklardan birisi için, ilk ayrılığımız için yazmıştı :
................................................
Bir gün resmini çizersen –ki herkes Babasını
biraz ördeğe benzetir, saksağan rengi boyar–
Önce bir yumurta yap, belirt bıyıklarını vurgula
Yüzünde harfler vardır, onları çat birbirine
Oku bu kalemin anlatamadığı sıtmayı
Onun yüzü melez Anadolunun en verimli
Kazı yapılacak bölgelerindendir

Ergin Günçe -1966

Sunday, June 08, 2008

ULUER AYDOĞDU

BAŞLAYINCA RÜZGÂR

"Kadınlar mı?
Onların ısırığıyla ölebilirsiniz,
ama hayatınızı onlar hakkında
kötü konuşarak kirletmeyiniz."
Jose Marti

başlayınca rüzgâr
başlayınca
gökyüzü
o kılçıksız deniz
anlayacaksın
içinde özgürlük
içinde sevinç
içinde aşk akan cinnetin
kabarışını
taşmasını
bunlar ne ki
gamzelerinde füsun var senin
ellerinde sihir ve ışık
soyum
sana yaklaştıkça zenginleştim
mavileştim
arkana bakma
cehennemde bir yüreğim
kuzgun konuşmaya başladı
çekil kendi önünden
buyurdun: mum gibi erimeye başladı yol
söyle herkese
sonsuz bir aşkın malzemesinde:
kor bir hasret bol tanrılı
yağmurlarla yıkanmış akşam üzerleri
kucağına doğduğun ay
gökyüzü söylemiştir bunları
daha fazlasını
kanı, patikaları, şarabı
çekil kendi önünden
soyun
soyunabildiğin kadar tenden
atarak şehir girişlerini ve alçaklıkları
soyun
beklemelerden
-bütün bekleme salonları dinamitlenmeli
dudaklardan seni öpmesini istediğin
dünyadan
ölümden
hakikati isteyerek
gece, bir kısrak, kurşuni
alnına bir nehir
içimde kuzgun
dudaklarımda öfke
ellerimde poyraz
bir vazgeçiş bu
ölüm
kabulümdür
aşk, bıçağın ışıltılı yüzü
çıkıp zaman ve mekândan
ama hakikaten çıkıp iskelet ve tenden
bankalardan ve vitrinlerden çok uzakta
kıyısında cehennemin
gelip öp beni kasıklarımdan
yükselerek sis ve gürültüden
tanrının peşinde
aşkın
göster bana ejderimi
misketler çıksın ortaya
periler ve cinler çıksın
sen
soyun
dinsin
ağrıyan yeri kâinatın
hülya atmaca
hülya güvercin
hülya su
sen ötelerde yüzüyorsun
Lamartin'in gölünde
istesen de ağlayamazsın
yağmurun gözleriyle baktım sana ahh
tanrının gözleriyle
aşkın
soyun
ve
bırak
sen maria'sın bilmiyorsun bunu.

Uluer Aydoğdu

TUĞRUL ASİ BALKAR

ANLAT DERDİ ÇOCUK

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kıyıda ahşap iskelenin gıcırdayan tahtalarının üzerinde, denizi tanımaya başladığı
günleri anımsayarak. Denizi. Babasının dayısını geri vermeyen, koynuna alan gizemli
denizi. Elimi tut baba, bırakma.
Baba Bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Dedemle dostluğunu. İncelikli, yürekli, onurlu. Tükenmeyen, insanca.
Birlikte nasıl balığa çıktıklarını. Nasıl birlikte rakı içtiklerini. Denizi içer gibi
yudumladıklarını. Denizde buldukları bombayı. Elimi tut baba, bırakma.
Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kayagölgelerini, mimozaları. Saçlarına, Balıkçı'nın yetiştirdiği mimozaları takan
Bodrumlu kızları. Onbiray çiçeğini, karanfilleri, yaseminleri göz nuruyla sevgiyle
büyüten kadınları. Balıktan dönen balıkçıları. Fil kulağı süngerleri sırtlamış
süngercileri. Ötelerin Çocukları'nda sancısı tutan kadını. Hani Ötegillerin Elif'i.
Okusana yeniden, işiteyim senin Giritli göçmen dilinden. Elimden tut baba, bırakma.
Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Mavi Sürgün'ün gözleri mavi değil de çakıra çalardı hani. Mahmut nerelerde? Aganta
Burina Burinata! Haydiyin engin denizlere! Aliş'im bekleyedursun. Kerimoğlu kıyı
boyu gelir mi, haggat tıp tıp eder mi zenginlerin üreği. Elimi tut baba, bırakma.
Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Çocuk düşlerinde, mandalina bahçeleri arasında Çakır Ayşe. Yoksa o da mı
Bodrum'un gök rengi bulutlarından bize bakmakta. Babası sefir, amcası vezirmiş,
doğru mu baba? Deli Davut, niçin giderdi Gülen Ada'ya? Pegas, Pegasus kıpkırmızı
kahkahalarla baba. Elimi tut baba, bırakma.
Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kalenin içinde saraçlar, kavaflar, dükkanlar varmış eskiden. İp satıcıları. Balık ipi de
satarlar mı baba? Balıkçı'nın oturduğu apartımanın adı Merhaba imiş, gerçek mi?
Elimi tut baba, bırakma.
Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kıracı misgillere, bozkırı şenliğe dönüştüren kimdi? O kıyıboyu ağaçlarını, o
palmiyeleri diken kimdi? Şimdi, niçin kesiyorlar? Korkuyorum. Elimi tut baba,
bırakma.
Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Büyüdü. Babası yine de elinden tutuyor. İçinde bir türlü büyümeyen çocukluğunun
elinden. İçinde bir türlü dinmek bilmeyen deniz sevgisinin elinden. Doğa sevgisinin
elinden. Tarih sevgisinin elinden. İnsanlık sevgisinin elinden.
Şimdi, ikisi de, birbirlerinin ellerini daha bir sımsıkı tutuyorlar, betonla çoraklaşan,
bilisizlikle boğazlanan ağaçların gözyaşlarını yüreklerinde duyumsayarak. Daha bir
sımsıkı. Elimi tut, bırakma, demeden.

Tuğrul Asi Balkar

Thursday, June 05, 2008

MAHZUN DOĞAN'a SES VERELİM

BAĞIŞLANAMAM

Gençliğimin kenar süsü yazlık sinemalar
Çınaraltı, Ülkü… Beyazperdeden arkadaşım Melike Demirağ
Gecelerimi aydınlatan ayışığı, bağışlama beni
Kırk yıl damarımda açan çiçek, ey güzel ütopya
Bağışlama. Bağışlanamam.

Taş duvarları Demirci hapishanesinin
Avlusunda güneşi öptüğümüz fotoğraf
Dilimden düşmeyen slogan: Bir ki…
Çocuk bakışlarımı güzele boyayan
Eskimiş yanlarımı onaran yeşil vadi
Beş yüz yıldır kalbimi ısıtan Mona Lisa

Sevdiğim kadınların dokunduğu kapı zilleri
Sen de ey kayısı ağacı, gövdene dayayıp sırtımı
içtiğim şarap: Öküzgözü, Buzbağ
Alnımı okşayan akşam rüzgârı, saçımı savuran
Ekmek torbamda taşıdığım kitap: Memleketimden İnsan Manzaraları

Dikiş tutmaz yaram, ruhum yama istemiyor
Yalvarsam, yıkar mı ıslığımı anılar?
Sorularım bana bıçak, sorduklarıma meze
Yorgunum, ne yana kulaç atsam

Artık ne bir liman, ne bir güneş
bir daha doğup batmak üzre
Kaldığım yer neresi, kuş olsam
fenerini söndürür gök, yağmur boşanır
Bir saçakaltı bulamam

Bırakayım bir boşluğa, sallansın bedenim
Ya da uzan elim uzan, yastık altında uyuyor revolver

Mahzun DOĞAN