gece, sabaha kadar onu aramak, bir hastanede sargılar içinde canlı bulacağımıza inanmak...Çetin, Akın ve çocuk, eski bir vosvos, karda kayarak dolaşılan bilumum ankara hastaneleri...acilleri, morgları, hepsi birbirinden mezbelelik...yok...ölenler var, yaralananlar var ve hatta bir sıyrık bile almadan kurtulanlar var, Çetin konuşuyor bu sonunculardan birisiyle.Sadece üstü başı çamur içinde ve şaşkın, bir ambülansa atlayıp ölülerin yanında acil servise gelmiş o da.Gülhane'nin kapısında kesine yakın sayıları öğreniş ve sonra eve dönüş. ve o eski polonya amalı radyoda saat 4 haberleri, ve tek tek isimleri sayış ve en son okunan isim.saatler duruyor bir anda. işte bu kadar.hayatımızı bir daha rotaya girmemecesine raydan çıkartan düğmeye basılma anı. beklenmedik bir ölü ve geride kalan şaşkınlar. geride kalan sersemler ve bir türlü bitmeyen sersemlikleri. kendimden bahsediyorum, eğer bir alınan olacaksa hemen vazgeçsin.
ertesi sabah otobüse binip okula gidiş, hayata tutunma çabası, bir türlü olan bitene inanamama durumu...belki de bir yardım isteme çabası...orası kalabalıktır ve muhakkak imdada koşan birileri bulunur. karlı istasyondan geçerek okul kapısına varış, her şey eskisi gibidir ama birkaç saattir küçük bir çocuk yetimdir artık...zaten hiç yoktun, şimdi iyice yoksun diye anar babasını...iki "keşke" si vardır kendince, "keşke güzel zamanlarımız çok olsaydı" "keşke, beraber zamanlarımız çok olsaydı" ...yoklukları, yoksunlukları bir çoklukta gizlidir. çocuk sarı beyaz suratıyla hep bir eksikliği hissederek dolaşır sokaklarda.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment