Sunday, January 13, 2008

çocuk temiz yüzlü, efendiden...elindeki dergi gazete karışımı şeye dikkat ediyorum yol uzayınca.komünist neşriyat, kızıl bir orak çekiç var ilk sayfanın sol üst köşesinde.karaköy vapurunda spor sayfası okur gibi çaktırmadan bakıyorum arka sayfaya. sonra tendeki ışıklı tablolardan, gideceğim yere yaklaştığımı anlıyorum. yanlış bir bahnhof ta inip yüzlerce euro taksi parası bayılmamak için, karşımda oturan efendiden "kızıl" gençle irtibat kurma kararı alıyorum. yarı almanca, yari ingilizce anlaşıyoruz, dah 3 istasyon var, bana söyleyecek, onun bir istasyon daha gidecek yolu var. söylüyor ," burası" diyor ve iniyorum. ankara'yı aramalıyım, cebim çalışmıyor, yeraltında bir telefondan arayıp konuşuyorum.sonra freiheit meydanına doğru yürüyorum, kentin meydanı olsa olsa burasıdır. meydanda hiç kimse yok, freiheit ın olmazlığını mı farkedip kaçtılar acaba? yok, daha basit (her zaman yanılgılar daha basittir) yanlış taraftayım. öteki meydana çıkınca taksiye gidiyorum, taksici "çok yakın, götüremem " diyor. parayısyla bile olmuyor yani, otel tam tutuuramayıp tekerlekli bavulumla eski alman kkaldırımlarında tıkırdayarak bir süre yürüyorum.sonra hatamı farkedip geri dönüyorum, taksici haklıymış, duraktaki sırasını kaybettiğine deymeyecek kadar yakın bir otel.
kimse ingilizce iblmiyor, ama allahtan herkes almanca anlıyor, benimkini bile...

--sürecek, ama çok sonra sürecek şu ara sıkıldım zaten okuyan da yok--

1 comment:

Tolga Darcan said...

Okuyan tabii ki var sevgili Dadal. Merakla bekliyoruz yolculuk hikâyelerinin devamını.